28 Mayıs 2018 Pazartesi

MÜSLÜMANLARI PARAM PARÇA EDEN HADİS KONUSU


Hadis genelde peygamberimizin;  iman, ahlak,  ibadet ve muamelat konularında Kuran’ın gösterdiği çerçevede söylediklerine denir.  Sahabe,  karşılaştıkları problemleri ona sorar öğrenir ve bir birlerine anlatırlardı.  Ancak, peygamberimizin  bulunduğu ortamda söylenilen bir şeye veya yapılan bir eyleme peygamberimiz olumsuz bir tepki göstermediği hususlara, birde sahabe biz peygamber efendimiz zamanında şu olayla ilgili şöyle yapardık gibi anlatımları kapsar. Hz peygamberimiz kendi yaşadığı zamanda hadis yazımını yasaklamış, ancak uzaktan gelenlere ibadetlerini nasıl yapacakları konusunda kendisine sorulan soru üzerine, bazı sahabeleri işaret ederek git onlar sana bu konuyu yazarak versinler demiştir. Bu da çok sınırlıdır.  Bir de Yemen’e vali tayin edilen Amr b. Hazm dinin  emir  ve  yasakları, zekât, diyet ve ceza konularını içeren idari ve siyasi talimatların yine sahabeden Cabir b. Abdullah  hacla ilgili söz ve uygulamaların günümüze ulaştığı bilinmektedir. Hadis konusundaki ilk kaynak bilgileri bunlardır. Daha sonraları bu mütalaalar milyonlarca sayfayı bulacaktır. Kuran’dan istediklerini bulamayan çıkar çevreleri siyasi ve sosyal gelişmeleri lehlerine çevirmek için kurtuluşu hadis uydurmakta bulmuşlardır. Bunun sonucu hadis sayısı üçüncü asırda tam bir buçuk milyonu bulmuştur.
Öncelikle hadis tenkidi veya eleştirisi ile hadis inkarcılığını ayırt etmek gerekir. Hadis tenkidi; hadisin  doğrusunu yanlışından ayırmak hz. Peygambere atfedilen kötü çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamaktır. Hadis inkarcılığı ise hadislerin hiçbir değerinin  olmadığını söyleyerek toptan reddetmektir. Bununla birlikte hadislerin korunmuşluğu yoktur.
Müslümanlar sadece Kuran’a tabi olmak durumundadırlar. Hadis vahiy değildir. Bu sebeple hadislerin hz. Peygamber tarafından söylendiği kesin olsa bile onlara uyulması zorunlu değildir. Çünkü vahiy değillerdir.  Farklı hadislerin mevcudiyetinin itikadi fikhi siyasi vb. alanlarda Müslümanların ayrılığa düşmelerine yol açtığı bununda ümmetin birliğini ortadan kaldırdığı bilinmektedir. Fakat bu gerekçelere dayanarak hadisleri tamamen reddetmek mümkün değildir. Elimizdeki mevcut hadis müdevvenatını da ne pahasına olursa olsun savunmak hatta ona dokunulmazlık statüsü tanıyıp onu kutsallaştırmak da yanlıştır.
 Peygamberimizin hadis konusundaki uygulamasına şahit olan dört halife de, hadis yazımını yasaklamıştır.  Hadis yazımının yasaklanmasının sebebi;  geçmiş dönemlerdeki peygamberlere gönderilen kitapların, daha sonra bir takım rivayet ve geleneklerle bozulmasıdır. Birde hadislerin Kuran’ın önüne geçirilmesi endişesi mevcuttur.  Hz  Ebu Bekir ve Ömer kendi dönemlerinde hadis yazılmasını yasaklamasına rağmen, içlerine sahteleri girmesin diye hadis toplanmasını sağlamak için yaptırdığı çalışmada ancak beş yüz hadis toplayabilmişlerdir. Aynı faaliyeti Ömer bin Abdülaziz de yaptırmış onun zamanında toplanan hadis bin beş yüz kadardır.
Günümüzde içlerinde belirli bir miktarda sahih olmayanlarla birlikte sıhhat bakımından  en muteber hadis kitapları Sahih-i Buhari , Sahih-i Müslim, Sünen-i Nesai , Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i İbn Mace  ve Muvatta’ olarak kabul edilmektedir.  Hadislerin toplanması en erken hicretten sonra bir ve üçüncü asırda toplanmaya başlamışlardır. Her hadis alimi, hadis toplarken kendine göre kriter oluşturup ona göre çalışmasını sürdürmüştür. Misal Buhari ve Müslim hadis toplarken topladığı hadislerin Kuran’a,  akla veya hadisin hadisle olan çelişkisine bakmadan güvenilir telakki ettiği ravilerden duyduklarını almıştır.  Burada şunu da söylemek gerekir ki, Müslim Buhari’nin talebesidir. Buhari’nin sika yani güvenilir kabul ettiği dört yüz kişi güvenilir bulmamış onlardan hadis rivayet etmemiştir.  Aynı şekilde Buhari de Müslim’in sika kabul ettiği bir o kadar kişi güvenilir bulmadığı için ondan hadis rivayet etmemiştir. 
En güvenilir olarak kabul edilen hadis âlimlerinin hadis olarak topladıkları hadislerden, bir birinin aynısı olan hadislerin sayısı toplamın çok azıdır. Birinin hadis kabul ettiğini öbürü kabul etmemiştir.
Hadislerin toplanmasında kullanılan usul beraberinde çürük hadislerin kitaplarına girmesine sebep olmuştur. Bu da şunu göstermektedir ki;  akla, tecrübeye, sarih ve mütevatir nakle, usule aykırı, şehvet ve yozlaşmaya çağırır bir karakter arz edenler, ilimle çelişenler, Allah’ın  kemal özelliklerine zıt hadislerin uydurulmuş olduğudur.
Kuran’la çelişen hadisler;
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
 Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1- Başka bir hadis;  “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” Hanbel 5/243
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” Buhari 9/1391
Hadisin hadisle olan çelişkisiyle ilgili örnekler;
  "Kim size Peygamberimiz ‘in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. Süneni Nesei 1-2/25-  Bir başka hadis; Çelişik Hadis: "Peygamber'imiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini  yaptı." Buhari 1/167
"Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı. “Ebu Davud 4/No:3717- bununla çelişen;  Çelişik Hadis: "Peygamber'i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm. “Ebu Davud 4/No:3718
Akıl ile çelişen hadislerden örnek; “Nuh'un gemisi yedi kez Kabe'yi tavaf etti. Sonra da makamda iki rekât namaz kıldı"- Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya’da depremler olur.”
 Bu deryadan herkes kendine yeni bir anlayış çıkartabilmekte ve kendisinin hak diğerlerinin batıl olduğunu iddia edebilmekte! Anlaşılmayan Kuran'ın ürettiği din budur. Kuran' anlaşılmaz diyenlerin neye hizmet ettiği görüle! Hadis kitaplarının inandırıcılığını sağlamlaştırmak içinde uydurmalar yapılmıştır. Nasıl mı?
 “Meşhur bir hadisçi, kendisinden hadis naklettiği bir kişiyi görmek için onun bulunduğu yere seyahat eder. O yere vardığında, bu kişinin atına yiyecek verecekmiş gibi yapıp atı çağırdığını ve sonunda ata yiyecek vermediğini görür. Bunun üzerine ‘Atı kandıran insanları da kandırabilir’ diye, onun naklettiği hadisi almaz.”
Buhari’nin hadis toplama süresince 50.000 km yol kat ettiği ve 800.000 hadisin içinden seçtiğini nakledilir.  Meseleye biraz düşünerek bakmaya kalksak; bir kişinin bir eğitim ve sosyal hayatı olacak. At veya deve üzerinde elli bin km yol kat edecek, sekiz yüz bin hadisin ravilerini bulacak, onların güvenilip güvenilmediğini test edecek, onu kitap haline getirecek! Üstelik bu dönemde ravilerin çoğu vefat etmiş,  bir kısmı da İslam coğrafyasının dört bir yanına göçmüştü.
 En çok hadis rivayet eden Ebu Hureyre’nin,  hadis konusunda şu söyledikleri dikkate değerdir. “Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanında anlatsaydım değneği ile beni döverdi” der (Ez Zehebi, Tezkiretul Huffaz). Ebu Hureyre’nin şu ifadesi Müslim’de geçer: “Ömer ölünceye kadar ‘Allah’ın Resulu buyurdu’ diyemezdik” (Müslim, 1. cilt).
Hz. Ömer’in Ebu Huriye’yi atadığı valilikten hırsızlıkları nedeniyle geri çağırttığı anlatılır. Hz. Ömer, Ebu Huriye’ye hitaben: “Seni Bahreyn’e vali yaptığımda ayağında bir çift ayakkabı yoktu. Sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın almışsın. Sen Bahreyn’in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini, Allah ve Müslümanlar için değil de senin için versinler diye mi geldin?” der ve Ebu Huriye’yi döver. Hz. Ali de Ebu Huriye’yi yalancılıkla itham eder.  (Zehebi, Siyer).  Kime inanacağız!?
Ebu Hureyre’nin bizzat kendisinin aktardığı bir hadiste ise Hz. Ömer ona şöyle demiştir: “Ey Allah’ın ve Kitabı’nın düşmanı! Allah’ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin dinarın nereden olacak?” (İbni Sa’d, Tabakat, 4. cilt). . Hz. Ayşe’de Ebu Hureyre’ nin  bir çok rivayetlerine itiraz etmiş, bakış acısını tenkit etmiştir.
Emevi ler dönemi, Ebu Hureyre’nin altın çağı olmuştur. Emeviler Ebu Hureyre’ye el Akik’te bir köşk inşa edip arazi vermişlerdir.  Bu hususa yönelik; İbni Kesir’in “El Bidaye Ve’n Nihaye” eserindeki şu hadisler, Ebu Hureyre’nin nasıl karşılık verdiğini göstermektedir:
Ebu Hureyre rivayet eder ki: “Allah’ın Resulu Muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: ‘Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla’” İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye- Ebu Hureyre’den yine şu hadis rivayet edilmiştir: “Allah’ın Resulu şunu derken duydum: ‘Allah, vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye’” İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye -  Ebu Hureyre’nin “Av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün” hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine İbni Ömer, Ebu Hureyre’nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (Cemal Sait Aktaş, Hadis Kritiği Makalesi).
 Cerh ve tadille dikkat edildiği söylenen hadisçilerimiz ne hikmetse Hz Ömer’in sözlerine hiç dikkat etmemiş!
 Sonuçta Hadis nakilcilerinin itibarını  kurtarmak için; Allah’ın peygamberlerin ve dini değerlerin,  itibarının hiç hesaba katılmadığı bir  ortamda yaşamaktayız.  Allah’ın dinine ve peygamberlere yapılan iftirayı görmezden gelecek kadar körleşmişiz! Bunlara örnek yüzlerce hadisten sadece üçü; Hz peygambere büyü yapıldığı,  Hz İbrahim’in üç yalan söylediği, Hz Musa’nın Azrail’in gözünü kör ettiği yalanı en sahih dediğimiz kitapların baş tacıdır.
“Şurası unutulmamalıdır ki, vakıa olarak Kuran’ı belirleyen; sünnet, hadis, icma ve kıyas değildir. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kuran’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, korunmuş olan Kuran’dır”. (Hamza Türkmen)
Hadis konusu çok tartışmalı bir konudur. Yorum katmamaya çalıştım. Bu konularla ilgili tereddütler burada ifade edilenin  kat be kat üzerindedir. Sadece kardeşlerime bu konuda söyleyeceğim hadis adı ile gelen her rivayet için Kuran ve akıl terazisi şarttır.
Özellikle Yahudilik’ten İslam’a geçenler, Yahudilik’teki birçok hikayeyi, uydurmayı “hadis” adı altında İslam’a taşıdılar. Bunu İslam’ın saflığını bozmak için yaptıkları görüşü hakim olsa da, eski adetlerinden, eski dinlerindeki inançlardan kurtulamayıp, kendilerince katkı sağlamak veya dinimizi Yahudileştirmek gibi niyetlerle de yaptıkları düşünülebilir. İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap ne de ilim ehlindendiler. Onlara hakim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kâinatın durumu, vb. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan yararlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek davranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.” İbni Haldun’un anlattıklarını, birçok tefsirde gözlemlemekteyiz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder