28 Mayıs 2018 Pazartesi

KURAN’A TABİİ OLDUM DİYENLER ASLINDA KİME TABİİ OLUYORLAR!



İslam toplumlarında geçmişte ve günümüzde dini anlama ve yorumlama biçiminde bir hayli çeşitlilik ve çelişkiler var olduğunu nerdeyse kabul etmeyen kalmadı.  Zira müminlerin tek ittifak ettiği husus, Allah ın kitabına iman ile onda bir değişikliğin olmadığı hususudur.  Bundan sonrası  Kuran’ın ne söylediği konusu  ile birlikte adeta mayınlı bir tarla gibidir. Bu da Müslümanların  sorunları ile yüzleşmek zorunda olduğunu göstermektedir
Bu gerçeğe rağmen, bunun sebeplerinin araştırılması hakikatin tespitini istemeyen büyük bir çoğunluk mevcut. Bu kesim mevcut durumu sorun olarak görmezden gelirken, bu hususu konuşmak isteyenleri sorun görmekte, onlara insanlığa ve İslam’a yakışmayacak derecede şahsiyet düşmanlığı yaparak iftiralar atılmasında bir beis görmemekteler! Bu aymazlığı bir tarafa bırakarak meselenin toplumda nasıl görüldüğüne bakacak olursak;  tartışma alanların üç ana damarda toplayabiliriz.
1- Dinin kaynağının yalnız Kuran olduğunu söyleyip başka hiçbir şeye itimat etmeyenler.
2- Dinin kaynağı olarak yalnız Kuran’ı görmekle birlikte Kuran’a, akla ve evrensel değerlere ters olmayan rivayet ve kültürel değerleri yardımcı  olarak  görenler.
3 Kuran ile  birlikte din adına gelen rivayetlerin tamamını, bunların yorumlarını, tevilin teviline kadar ne varsa bunları dinin kaynağı olarak görenler ki, bu büyük çoğunluğun görüşüdür.
Yine bu başlık altında azımsanamayacak bir grup var ki, büyük çoğunluğun tüm iddialarını kabul etmekle birlikte onlardan başka, Evliya olarak nitelendirdikleri zatların Allahtan doğrudan ilham aldıklarını iddia ederek, onların sözlerinin de peygamber sözü, hatta Kuran ayeti gibi asıl kaynak olduğunu ifade etmekteler. 
Büyük kopuşun azımsanamayacak bir parçası olan şia da,  Kuran ile birlikte  ehlibeytten geldiğini iddia ettikleri rivayetleri ve şia imamlarının görüşlerini dinin kaynağı ve  Kuran’ın anlamı olarak nitelendirmektedirler!  Şiilerde tasavvufçular gibi imamların vasıtasız olarak Allahtan vahiy aldığına iman ederler!
Üçüncü madde yer alan grupların dini anlamada bu kadar çok kaynak üretmesinin asıl nedeni, Kuran’ı anlaşılır bir kitap olarak görmemeleridir! Zira bu görüşün çok ciddi bir alt yapısı  mevcuttur. Allah resulü sonrası asabiyetin hortlaması, yönetimi ele geçirme kavgalarında grupların kendilerini haklı çıkarmak için Kuran’dan bulamadıkları fetvalara yönelik rivayet uydurmaları, bu rivayetlerle Kuran’ı açıklamaya kalkmaları, farklı kültürlere sahip toplumların İslam’a girmesiyle, kültürlerini İslam’a taşınmaları, bütün bu karmaşada üretilenlerin zamanla dinin aslından sayılmaya başlanıp kitaplara taşınması ve yüz yıllardır bunun din diye tekrar edilmesinin bir sonucudur! İlk yüzyılda bu çelişkiler bir kırılma meydana getirmişken daha sonra büyük kopuşun nedeni olmuştu!. Bu yapıların, Kuran’ın ne dediğine bakmadan, Kuran adına uydurulan yalanların hiçbir tartıya ölçüye vurulmadan nesilden nesile taşınması, Vahyin ışığında aklı ön plana çıkartanlara karşı acımasız tavır sergilemeleri kültürü dinin önüne nasıl koyduklarının göstergesidir!.  Aslında itikatken bir birinden çok farklı olan bu yapıların bir birine çok benzeştiğini görürüz. Bunun sebebi de ikisinin de temelinde siyasetin var olduğudur. Her iki grupta Kuranı biz değil ancak Allah resulü acıkalar derken aslında gerçekten ortada açıklayan bir resulü görmek pek mümkün olmaz. Şia tarafından Kuran’ı açıkladığı iddia edilen sözlerin imamlarca, Sünnilerinkini de alim-evliya diye nitelendirilen kişilerin açıklamalarını görürüz. Yoksa Allah resulü açıklamış olsa idi ki  tezattın kaynağı olan bunca çelişkiyi  Şiilere başka Sünnilere başka açıklamayı  vermiş olurdu ki,  Allah resulü bu çelişkilerden beridir.
Şia ve Sünni  dünyasındaki  anlaşmazlığın kavganın  büyüklüğü iki grubunda Kuran’dan çok rivayetlere sarılmasına neden olmuştur! Zira Kuran Allah ın yasalarından (sünetullah) bahseder. Bu yasalara yüce Rab kendisinin de uyacağını söyler. Kavga istemez. Gereksiz yere insan öldürülmesine razı olmaz. Tüm güzellikleri ahlak içinde ifade ederken, tüm çirkinlikleri telin eder. İşin ehline verilmesini isterken, herkese emeğininim karşılığı kadar vardır der….. O kadar çok güzel şeyler söyler ki uydurulan rivayetler bütün bu hakikatleri ya laytlaştırır, yada yok eder! Bu güzellikler bu kavganın ortasında kitap sayfalarında esir, sadece sevap için, ölülerin ardından okunmaya birde uydurulan rivayetlerin doğruluğunu ispat için parçacı yaklaşımlarla delil çıkarmaya  mahkum edilmiştir. Yani Kuran, Kuran ın dediği gibi mahcur bırakılmıştır.!
Dinin bu kadar zenginleşmesine siyasetin, asabiyetin, din düşmanlarının, dini yetersiz bulanların ve Kuran çok okunsun sevdasına düşüp din adına yalan uyduranların katkısıyla gerçekleşmiştir!  Tabi bu zenginlik barışı değil, seninki yanlıştı benim doğru kavgasının en büyük zemini haline dönüşmüştür.
İnsanların dini anlayışlarının oluşması bulundukları yada yetiştikleri yere göre şekillendiklerinden sorgulama, akıl etme araştırma ne yazık ki yok! Herkes kendi bulunduğu yerden o kadar emin ki, ötekine acır durumda! Oysa Allah çoğunluk iman etmeyecek, iman edenlerinde çoğunluğu şirk içinde olacak demektedir. Bütün bunlar ne yazık ki insanımıza bir şey ifade etmiyor!. Durumumuz bu!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder