İslam
toplumlarında geçmişte ve günümüzde dini anlama ve yorumlama biçiminde bir
hayli çeşitlilik ve çelişkiler var olduğunu nerdeyse kabul etmeyen
kalmadı. Zira müminlerin tek ittifak
ettiği husus, Allah ın kitabına iman ile onda bir değişikliğin olmadığı
hususudur. Bundan sonrası Kuran’ın ne söylediği konusu ile birlikte adeta mayınlı bir tarla gibidir. Bu da Müslümanların sorunları ile
yüzleşmek zorunda olduğunu göstermektedir
Bu
gerçeğe rağmen, bunun sebeplerinin araştırılması hakikatin tespitini istemeyen
büyük bir çoğunluk mevcut. Bu kesim mevcut durumu sorun olarak görmezden
gelirken, bu hususu konuşmak isteyenleri sorun görmekte, onlara insanlığa ve İslam’a
yakışmayacak derecede şahsiyet düşmanlığı yaparak iftiralar atılmasında bir
beis görmemekteler! Bu aymazlığı bir tarafa bırakarak meselenin toplumda nasıl
görüldüğüne bakacak olursak; tartışma
alanların üç ana damarda toplayabiliriz.
1-
Dinin kaynağının yalnız Kuran olduğunu söyleyip başka hiçbir şeye itimat
etmeyenler.
2-
Dinin kaynağı olarak yalnız Kuran’ı görmekle birlikte Kuran’a, akla ve evrensel
değerlere ters olmayan rivayet ve kültürel değerleri yardımcı olarak
görenler.
3
Kuran ile birlikte din adına gelen
rivayetlerin tamamını, bunların yorumlarını, tevilin teviline kadar ne varsa
bunları dinin kaynağı olarak görenler ki, bu büyük çoğunluğun görüşüdür.
Yine
bu başlık altında azımsanamayacak bir grup var ki, büyük çoğunluğun tüm
iddialarını kabul etmekle birlikte onlardan başka, Evliya olarak
nitelendirdikleri zatların Allahtan doğrudan ilham aldıklarını iddia ederek,
onların sözlerinin de peygamber sözü, hatta Kuran ayeti gibi asıl kaynak
olduğunu ifade etmekteler.
Büyük
kopuşun azımsanamayacak bir parçası olan şia da, Kuran ile birlikte ehlibeytten geldiğini iddia ettikleri
rivayetleri ve şia imamlarının görüşlerini dinin kaynağı ve Kuran’ın anlamı olarak
nitelendirmektedirler! Şiilerde tasavvufçular
gibi imamların vasıtasız olarak Allahtan vahiy aldığına iman ederler!
Üçüncü
madde yer alan grupların dini anlamada bu kadar çok kaynak üretmesinin asıl
nedeni, Kuran’ı anlaşılır bir kitap olarak görmemeleridir! Zira bu görüşün çok
ciddi bir alt yapısı mevcuttur. Allah
resulü sonrası asabiyetin hortlaması, yönetimi ele geçirme kavgalarında
grupların kendilerini haklı çıkarmak için Kuran’dan bulamadıkları fetvalara
yönelik rivayet uydurmaları, bu rivayetlerle Kuran’ı açıklamaya kalkmaları,
farklı kültürlere sahip toplumların İslam’a girmesiyle, kültürlerini İslam’a
taşınmaları, bütün bu karmaşada üretilenlerin zamanla dinin aslından sayılmaya
başlanıp kitaplara taşınması ve yüz yıllardır bunun din diye tekrar edilmesinin
bir sonucudur! İlk yüzyılda bu çelişkiler bir kırılma meydana getirmişken daha
sonra büyük kopuşun nedeni olmuştu!. Bu yapıların, Kuran’ın ne dediğine
bakmadan, Kuran adına uydurulan yalanların hiçbir tartıya ölçüye vurulmadan
nesilden nesile taşınması, Vahyin ışığında aklı ön plana çıkartanlara karşı
acımasız tavır sergilemeleri kültürü dinin önüne nasıl koyduklarının
göstergesidir!. Aslında itikatken bir
birinden çok farklı olan bu yapıların bir birine çok benzeştiğini görürüz. Bunun
sebebi de ikisinin de temelinde siyasetin var olduğudur. Her iki grupta Kuranı
biz değil ancak Allah resulü acıkalar derken aslında gerçekten ortada açıklayan
bir resulü görmek pek mümkün olmaz. Şia tarafından Kuran’ı açıkladığı iddia
edilen sözlerin imamlarca, Sünnilerinkini de alim-evliya diye nitelendirilen
kişilerin açıklamalarını görürüz. Yoksa Allah resulü açıklamış olsa idi ki tezattın kaynağı olan bunca çelişkiyi Şiilere başka Sünnilere başka açıklamayı vermiş olurdu ki, Allah resulü bu çelişkilerden beridir.
Şia ve
Sünni dünyasındaki anlaşmazlığın kavganın büyüklüğü iki grubunda Kuran’dan çok
rivayetlere sarılmasına neden olmuştur! Zira Kuran Allah ın yasalarından
(sünetullah) bahseder. Bu yasalara yüce Rab kendisinin de uyacağını söyler. Kavga
istemez. Gereksiz yere insan öldürülmesine razı olmaz. Tüm güzellikleri ahlak
içinde ifade ederken, tüm çirkinlikleri telin eder. İşin ehline verilmesini
isterken, herkese emeğininim karşılığı kadar vardır der….. O kadar çok güzel
şeyler söyler ki uydurulan rivayetler bütün bu hakikatleri ya laytlaştırır,
yada yok eder! Bu güzellikler bu kavganın ortasında kitap sayfalarında esir,
sadece sevap için, ölülerin ardından okunmaya birde uydurulan rivayetlerin
doğruluğunu ispat için parçacı yaklaşımlarla delil çıkarmaya mahkum edilmiştir. Yani Kuran, Kuran ın dediği
gibi mahcur bırakılmıştır.!
Dinin
bu kadar zenginleşmesine siyasetin, asabiyetin, din düşmanlarının, dini
yetersiz bulanların ve Kuran çok okunsun sevdasına düşüp din adına yalan
uyduranların katkısıyla gerçekleşmiştir!
Tabi bu zenginlik barışı değil, seninki yanlıştı benim doğru kavgasının
en büyük zemini haline dönüşmüştür.
İnsanların
dini anlayışlarının oluşması bulundukları yada yetiştikleri yere göre
şekillendiklerinden sorgulama, akıl etme araştırma ne yazık ki yok! Herkes
kendi bulunduğu yerden o kadar emin ki, ötekine acır durumda! Oysa Allah
çoğunluk iman etmeyecek, iman edenlerinde çoğunluğu şirk içinde olacak
demektedir. Bütün bunlar ne yazık ki insanımıza bir şey ifade etmiyor!. Durumumuz
bu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder