28 Mayıs 2018 Pazartesi

KURAN BİZE YETER Mİ, O’NU YETERİNCE ANALAYABİLİR MİYİZ?



Kuran anlaşılır mı? Sorusuna anlaşılmaz,  Kuran yeter mi? Sorusuna da yetmez demek Allah’a itirazda bulunup yalan çıkartmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah,  “Bu kitap; hidayettir, ışıktır, dosdoğru yoldur, kılavuzdur acık ve açıklayıcıdır.  Bu kadar detaya rağmen size yetmedi mi?” Demektedir!  Bu ifadelerin hiç birisi tevil götürecek fulü sözler değildir. Dinde Kuran asıldır. Öğrenmeye öncelikle doğru bir mealleri okuyarak başlamak şarttır.                                              Kuran’ın anlaşılması ve yeterli olup olmadığı hususu ile tefsir ve  meal konusunda da insanımız  arasında  uyumsuzluk hatta kavga derecesinde bir anlaşmazlık söz konusudur!. Bu her ne kadar Kuran’ı kabul yada ret konusunda bir anlaşmazlık olmasa da ateşli tartışmaları içinde barındıran bir yara.
 GELENEKSEL Rivayet odaklı anlayış;; “Kuran’ı asla biz anlayamayız. Onu yalnız peygamber açıklamıştır. O açıklamalarda bize hadis adı ile ulaşmıştır” demektedirler . Bu anlayış içinde olanların bir çoğunun din algısı, uydurma rivayetleri asıl kabul ederek, Allah ve resulüne iftiraları ve çelişkileri Kuran’ın anlamı diye Kitaba yedirdiklerini, dine zam yaptıklarını görüyoruz
Kuran’ı merkeze alıp, kuranın onay verdiği sünneti sahiplenenler: Kuran’, Yeteri kadar detaylı,  açık ve açıklayıcı, olduğunu zaten kendisi söylüyor. Peygamberin Kuran’ı  tebyin görevi yani açıklaması demek, anlaşılmayan ifadeleri anlaşılır hale getirmek, tercüme anlamında bir açıklama değildir. Allah tan aldığını değiştirmeden ümmetine acıklamasıdır. Üstelik Allah, kitabı acık ve açıklayıcı gönderiyorum ki bunu size başkası açıklayıp ta üzerinize tahakküm kurmasın. Demesine rağmen Kuran’ı  anlaşılmaz ilan etmek, iyi niyet değildir.!  Zira peygamber açıkladı diye sunumu yapılan ayetlerin bir kısmı Kuran mantığına uygun olsa bile,  birçoğunun anlamları yalan hurafe hatta içi şirk dolu sözlerdir. Bunlar hem Allah’a hem de resule iftiradır” demektedirler.
Kendilerini Kuraniyun adı ile tanıtanlar; Bunlarda Kuran’ın yeterince açık ve anlaşılır olduğunu en ileri derecede savundukları halde aynı ayeti anlama  konusunda bile görüş birliği içinde olmayan, peygamber vazifesini yapmış gitmiştir diyerek nebi  örnekliği kabul etmeyenlerdir.! Rivayet geleneğinin makul olmayan dengesizliğine tepki olarak çıkan Kuraniyun adı anılan bu grup aslında modern hurafe ekolü yani Reşad Halife’nin temsil ettiği bir yapıdır.!  Bunlar tövbe suresi son iki ayetini yok  sayan,  bazı ibadetlerde de  ıskonto yapan ekoldür..
Fikir ve anlayış benzerliği içinde olan her insanın her konuda aynı kabulleri olduğunu söylemek elbette güçtür. Hiçbir anlayışta homojen bir yapı yoktur. Kendi içlerinde farklılıklar vardır.  

KURAN’I PEYGAMBER VE SAHABESİ İYİ ANLADI DA, BİZ NEDEN ONLAR KADAR ANLAYAMIYORUZ  MANTIĞININ ARKA PLANINDAKİ İDDİALARI ELE ALIRSAK; 

Kuran, Hz Muhammed’e O’nun lisanı olan Arap dili üzere idi.  Resul, coğrafyanın, o toplumun ve o kültürün bir ferdi idi. Yine o toplumda tevhit  (İbrahim’in)dininden yaşanan bozulmamış parçacıklar vardı. Dolayısıyla hangi ayetin hangi olay üzerine, kimin bir hareketine yönelik, hangi sorunların çözümüne yönelik indiğini en iyi bilen O ve arkadaşları idi. Hatta müşriklerin bile acaba bundan sonra gelecek ayet ne diyeceği onların da merak konusu idi.!  Dolayısıyla Kuran’ın ne dediğini sahabesi hatta  İranlı Selman Farisi bile  biliyor ve anlıyordu.                   Kuran’ın sözlerini kabul etmeyen ya da ağır bulanlara “Kuran bu kadar acık iken hala anlayamadınız mı? Size bu kadar öğüt yetmedi ?..! Kıyamette bu kitaptan sorgulanacaksınız!  Ne kadar az düşünüyorsunuz?” Gibi tekrar tekrar sitem ve tehdit içerikli uyarılar tekrarlanıyordu. 
Kuran’ı, indiği toplum müşrikler dahil  anlıyordu da, biz niye onlar gibi anlayamıyoruz?
ELİMİZDEKİ VERİLERE BAKARAK ANLAMA KAPASİTEMİZE BAKACAK OLURSAK;  Kuran 23 yıllık bir sürede bir birinden bağımsız olaylar ve konular üzerine inmiş bir kitaptır. Dolayısı ile bir roman gibi konu bütünlüğü giriş gelişme sonuç bölümü yoktur. Sure ve ayetlerin Kuran’a dizilişi nüzul sırasına göre değil serpiştirilmiştir. Ayrıca ayetlerin nüzulü ile ilgili doğru bilgiler elimizde olsa da bunlar yeterli değil. Bugünkü Arap lisanı bire bir Kuran’ın indiği dönemle aynı değildir. Her lisan gibi bir sürü değişikliklere uğramıştır. O dönemki toplum kültürü, İbrahim’i dinden kalan hakikatlerin tamamının ne olduğu ile ilgili yeterli bilgilerden yoksunuz.  Kısaca elimizde Kuran’ı sahabe gibi anlayabilecek doneler yetersizdir. Bu bir realitedir.
Bu verilerin eksik olması tatbikî Kuranı anlaşılmaz olduğu anlamına gelmemektedir.  Toplum tarafından geçmişi bilinen bazı konuların anlatımında detay olmasa bile Kuran detaylandırılmış bir kitaptır.  Dolayısı ile Kuran anlaşılabiliyor. Nasıl?  Üzerinde uzun yıllar çalışıp emek verenler, Kuran’ın kendi kendini açıklayıcı yönünü kullanarak, (anlaşılmayan bir ifadenin başka bir konu içinde açıklanması) bir mesele ile ilgili bütün ayetleri bir araya getirip ortak bir okuma yaparak,   Kuran’ı bütüncül mantığından parçaların ne dediğine bakarak.  Buna ilaveten Kuran mantığına ters olmayan çelişkili bir durum arz etmeyen yaşayarak günümüze kadar gelen nebevi uygulamadan da faydalanarak Kuranı anlayabilmek mümkündür.  Nitekim anlayanlarında azımsanamayacak kadar çok olduğunu kabul etmek gerek.
Meselenin esası,  meal okuyan herkes Kuran’dan hüküm çıkarmaya kalkmamalı, Kuran ne diyorsa ben tamamını anladım dememeli. Yani kendisini Kuran alimi sanmamalı. Bu o kadar kolay değil. Bayağı bir emek isteyen konu. Ama dini öğrenmeye kalkan herkesin şirk batağına düşmemek için ilk okuması gereken kitap güzel hazırlanmış bir meal olmalı.  Okumaları ile Nebi örnekliğini birleştirdiği zaman, yani Bakara 143 de söylendiği gibi aşırılığa  gitmeden inançta dengeye dikkat etmesi halinde sanırım ortada sorun kalmayacaktır.
 Kur'an'ın mübiyn olması, onda her şeyin en ince detayına kadar açıklanmasını gerektirmediğinden bahsetmiştik.  Nedeni, Kuran ın indiği toplum, din adına hiçbir şey bilmeyen  bir topluluk değildi. İslam Hz Âdemden beri insanlığa seslenen, ilkelerini ortaya koyan bir dindir. Dolayısıyla Hz. Muhammed'e verilen mesajlar daha önceki resuller vasıtası ile gönderilmiş mesajların bir benzeridir.  Onlardaki bozulmamışları tasdik, eksiklikleri giderme, bozulmuşluğu da tamamen kaldırması işlevi vardır.
Yukarda Kuran’ı doğru anlamak için indiği toplumun tüm sosyolojisini dikkate almak gerek dedik. Misal o coğrafyada yaşayan kadın erkek sıcaktan dolayı hepsi başını örtmekte idi. Bilindiği üzere günümüzde başörtü ayeti diye bilinen Nur suresi 31 ayette her ne kadar baş örtüsü var dense de, meallerdeki baş örtüsü yorumdur. Aslı olan örtülerini yakalarında açık kalan yerlerin örtülmesi yönünde emir vardır. Pekiyi neden başın bütününün örtülmesine değinmemiştir. Nedeni gayet açık. Zira zaten o toplumda bütün kadınların başı örtülüdür. Örtülü baş için tekrar kadınlar başını örtsün demeye ihtiyaç duyulmamıştır. Bir eksiğe vurgu yapılmıştır. Bu örnekte de olduğu gibi düz bir meal okuma ile Kuran’dan hüküm çıkarmak doğru değildir.   Ama dini öğrenmek içinde Kuran’ın anlamını anlamaya yönelik bir emek şarttır. 
SON CÜMLE;  Kuran’ı peygamber açıklamıştır. Ondan başka kimse açıklayamaz diyenlerin Allah’ın kulu ve elçisi olan peygamberi nur-u Muhammedi doktrini ile yücelterek Allah resulünü hayattan dışlayarak, hurafe ve yalan batağına düştüklerini görüp onlardan efsunlanmamak gerek.                                                                             Ben dinimi Kurandan öğrenirim. Peygamber vazifesini yapıp gitmiştir, tayipte Yahudilerin Musa'yı yalnız bıraktığı gibi, ondan gelen tüm müktesebatı vahiy onay verdiği halde çöpe atanları, Kurandaki bazı ayetleri, Namaz ve bazı dini vecibeleri nasıl yok sayma hadsizliğine düştüklerini, birçoğunun aynı ayete farklı anlamlar yüklediğini de görmek gerek. Yani din kolay kolay kimseye emanet edilecek bir husus değildir.
En makulü haddi aşmadan orta yolda kalmaya bakmak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder