Kuran anlaşılır mı? Sorusuna anlaşılmaz,
Kuran yeter mi? Sorusuna da yetmez demek Allah’a itirazda bulunup yalan
çıkartmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah, “Bu kitap; hidayettir, ışıktır, dosdoğru
yoldur, kılavuzdur acık ve açıklayıcıdır.
Bu kadar detaya rağmen size yetmedi mi?” Demektedir! Bu ifadelerin hiç birisi tevil götürecek fulü
sözler değildir. Dinde Kuran asıldır. Öğrenmeye öncelikle doğru bir
mealleri okuyarak başlamak şarttır. Kuran’ın anlaşılması ve yeterli olup olmadığı
hususu ile tefsir ve meal konusunda da insanımız
arasında
uyumsuzluk hatta kavga derecesinde bir anlaşmazlık söz konusudur!. Bu
her ne kadar Kuran’ı kabul yada ret konusunda bir anlaşmazlık olmasa da ateşli
tartışmaları içinde barındıran bir yara.
GELENEKSEL Rivayet odaklı anlayış;; “Kuran’ı
asla biz anlayamayız. Onu yalnız peygamber açıklamıştır. O açıklamalarda bize
hadis adı ile ulaşmıştır” demektedirler . Bu anlayış içinde olanların bir
çoğunun din algısı, uydurma rivayetleri asıl kabul ederek, Allah ve resulüne
iftiraları ve çelişkileri Kuran’ın anlamı diye Kitaba yedirdiklerini, dine zam
yaptıklarını görüyoruz
Kuran’ı merkeze alıp, kuranın onay verdiği sünneti sahiplenenler: Kuran’, Yeteri kadar detaylı, açık ve açıklayıcı, olduğunu zaten kendisi
söylüyor. Peygamberin Kuran’ı tebyin
görevi yani açıklaması demek, anlaşılmayan ifadeleri anlaşılır hale getirmek, tercüme
anlamında bir açıklama değildir. Allah tan aldığını değiştirmeden ümmetine
acıklamasıdır. Üstelik Allah, kitabı acık ve açıklayıcı
gönderiyorum ki bunu size başkası açıklayıp ta üzerinize tahakküm kurmasın.
Demesine rağmen Kuran’ı anlaşılmaz ilan
etmek, iyi niyet değildir.! Zira
peygamber açıkladı diye sunumu yapılan ayetlerin bir kısmı Kuran mantığına
uygun olsa bile, birçoğunun anlamları
yalan hurafe hatta içi şirk dolu sözlerdir. Bunlar hem Allah’a hem de resule
iftiradır” demektedirler.
Kendilerini Kuraniyun adı ile tanıtanlar; Bunlarda
Kuran’ın yeterince açık ve anlaşılır olduğunu en ileri derecede savundukları
halde aynı ayeti anlama konusunda bile
görüş birliği içinde olmayan, peygamber vazifesini yapmış gitmiştir diyerek
nebi örnekliği kabul etmeyenlerdir.! Rivayet
geleneğinin makul olmayan dengesizliğine tepki olarak çıkan Kuraniyun adı anılan
bu grup aslında modern hurafe ekolü yani Reşad Halife’nin temsil ettiği bir
yapıdır.! Bunlar tövbe suresi son iki
ayetini yok sayan, bazı ibadetlerde de ıskonto yapan ekoldür..
Fikir ve anlayış benzerliği içinde olan her insanın her konuda
aynı kabulleri olduğunu söylemek elbette güçtür. Hiçbir anlayışta homojen bir
yapı yoktur. Kendi içlerinde farklılıklar vardır.
KURAN’I PEYGAMBER VE SAHABESİ İYİ ANLADI DA,
BİZ NEDEN ONLAR KADAR ANLAYAMIYORUZ
MANTIĞININ ARKA PLANINDAKİ İDDİALARI ELE ALIRSAK;
Kuran, Hz Muhammed’e O’nun lisanı olan Arap dili üzere
idi. Resul, coğrafyanın, o toplumun ve o
kültürün bir ferdi idi. Yine o toplumda tevhit
(İbrahim’in)dininden yaşanan bozulmamış parçacıklar vardı. Dolayısıyla
hangi ayetin hangi olay üzerine, kimin bir hareketine yönelik, hangi sorunların
çözümüne yönelik indiğini en iyi bilen O ve arkadaşları idi. Hatta müşriklerin
bile acaba bundan sonra gelecek ayet ne diyeceği onların da merak konusu idi.! Dolayısıyla Kuran’ın ne dediğini sahabesi hatta İranlı Selman Farisi bile biliyor ve anlıyordu. Kuran’ın sözlerini kabul etmeyen ya da ağır
bulanlara “Kuran bu kadar acık iken hala anlayamadınız mı? Size bu kadar öğüt
yetmedi ?..! Kıyamette bu kitaptan sorgulanacaksınız! Ne kadar az düşünüyorsunuz?” Gibi tekrar
tekrar sitem ve tehdit içerikli uyarılar tekrarlanıyordu.
Kuran’ı, indiği toplum müşrikler dahil anlıyordu da, biz niye onlar gibi
anlayamıyoruz?
ELİMİZDEKİ VERİLERE BAKARAK ANLAMA KAPASİTEMİZE BAKACAK OLURSAK; Kuran 23
yıllık bir sürede bir birinden bağımsız olaylar ve konular üzerine inmiş bir
kitaptır. Dolayısı ile bir roman gibi konu bütünlüğü giriş gelişme sonuç bölümü
yoktur. Sure ve ayetlerin Kuran’a dizilişi nüzul sırasına göre değil serpiştirilmiştir.
Ayrıca ayetlerin nüzulü ile ilgili doğru bilgiler elimizde olsa da bunlar
yeterli değil. Bugünkü Arap lisanı bire bir Kuran’ın indiği dönemle aynı değildir.
Her lisan gibi bir sürü değişikliklere uğramıştır. O dönemki toplum kültürü, İbrahim’i
dinden kalan hakikatlerin tamamının ne olduğu ile ilgili yeterli bilgilerden
yoksunuz. Kısaca elimizde Kuran’ı sahabe
gibi anlayabilecek doneler yetersizdir. Bu bir realitedir.
Bu verilerin eksik olması tatbikî Kuranı anlaşılmaz olduğu
anlamına gelmemektedir. Toplum tarafından
geçmişi bilinen bazı konuların anlatımında detay olmasa bile Kuran
detaylandırılmış bir kitaptır. Dolayısı
ile Kuran anlaşılabiliyor. Nasıl? Üzerinde uzun yıllar çalışıp emek verenler, Kuran’ın
kendi kendini açıklayıcı yönünü kullanarak, (anlaşılmayan bir ifadenin başka
bir konu içinde açıklanması) bir mesele ile ilgili bütün ayetleri bir araya
getirip ortak bir okuma yaparak, Kuran’ı bütüncül mantığından parçaların ne
dediğine bakarak. Buna ilaveten Kuran
mantığına ters olmayan çelişkili bir durum arz etmeyen yaşayarak günümüze kadar
gelen nebevi uygulamadan da faydalanarak Kuranı anlayabilmek mümkündür. Nitekim anlayanlarında azımsanamayacak kadar
çok olduğunu kabul etmek gerek.
Meselenin esası, meal
okuyan herkes Kuran’dan hüküm çıkarmaya kalkmamalı, Kuran ne diyorsa ben
tamamını anladım dememeli. Yani kendisini Kuran alimi sanmamalı. Bu o kadar
kolay değil. Bayağı bir emek isteyen konu. Ama dini öğrenmeye kalkan herkesin şirk
batağına düşmemek için ilk okuması gereken kitap güzel hazırlanmış bir meal
olmalı. Okumaları ile Nebi örnekliğini birleştirdiği
zaman, yani Bakara 143 de söylendiği gibi aşırılığa gitmeden inançta dengeye dikkat etmesi
halinde sanırım ortada sorun kalmayacaktır.
Kur'an'ın mübiyn
olması, onda her şeyin en ince detayına kadar açıklanmasını gerektirmediğinden
bahsetmiştik. Nedeni, Kuran ın indiği
toplum, din adına hiçbir şey bilmeyen
bir topluluk değildi. İslam Hz Âdemden beri insanlığa seslenen,
ilkelerini ortaya koyan bir dindir. Dolayısıyla Hz. Muhammed'e verilen mesajlar
daha önceki resuller vasıtası ile gönderilmiş mesajların bir benzeridir. Onlardaki bozulmamışları tasdik, eksiklikleri
giderme, bozulmuşluğu da tamamen kaldırması işlevi vardır.
Yukarda Kuran’ı doğru anlamak için indiği toplumun tüm
sosyolojisini dikkate almak gerek dedik. Misal o coğrafyada yaşayan kadın erkek
sıcaktan dolayı hepsi başını örtmekte idi. Bilindiği üzere günümüzde başörtü
ayeti diye bilinen Nur suresi 31 ayette her ne kadar baş örtüsü var dense de,
meallerdeki baş örtüsü yorumdur. Aslı olan örtülerini yakalarında açık kalan
yerlerin örtülmesi yönünde emir vardır. Pekiyi neden başın bütününün
örtülmesine değinmemiştir. Nedeni gayet açık. Zira zaten o toplumda bütün
kadınların başı örtülüdür. Örtülü baş için tekrar kadınlar başını örtsün demeye
ihtiyaç duyulmamıştır. Bir eksiğe vurgu yapılmıştır. Bu örnekte de olduğu gibi
düz bir meal okuma ile Kuran’dan hüküm çıkarmak doğru değildir. Ama
dini öğrenmek içinde Kuran’ın anlamını anlamaya yönelik bir emek şarttır.
SON
CÜMLE; Kuran’ı peygamber
açıklamıştır. Ondan başka kimse açıklayamaz diyenlerin Allah’ın kulu ve elçisi
olan peygamberi nur-u Muhammedi doktrini ile yücelterek Allah resulünü hayattan
dışlayarak, hurafe ve yalan batağına düştüklerini görüp onlardan efsunlanmamak
gerek. Ben
dinimi Kurandan öğrenirim. Peygamber vazifesini yapıp gitmiştir, tayipte Yahudilerin
Musa'yı yalnız bıraktığı gibi, ondan gelen tüm müktesebatı vahiy onay verdiği
halde çöpe atanları, Kurandaki bazı ayetleri, Namaz ve bazı dini vecibeleri nasıl
yok sayma hadsizliğine düştüklerini, birçoğunun aynı ayete farklı anlamlar
yüklediğini de görmek gerek. Yani din kolay kolay kimseye emanet edilecek bir
husus değildir.
En makulü haddi aşmadan orta yolda kalmaya bakmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder