27 Haziran 2016 Pazartesi

BOZULMA NERDEN BAŞLADI? KİMLER BAŞLATTI?


Bozulma bir proje olarak mı başladı? Kimler le başladı?, Nasıl devam etti?

Hz Peygamberin vefatı sonrasında, eski medeniyetlerin hakim olduğu toprakların büyük bir çoğunluğu Müslümanların hâkimiyetine girdi. Bu yönetim ve gelir paylaşımında ihtilafları ortaya çıkardı. Ömer, Osman (r.a)  halife iken şehit edilmesinden sonra  Hz. Ali nin halifeliği döneminde Cemel ve Sıffin savaşlarında yetmiş bin kadar Müslüman birbirini öldürdü. Ardından halife Ali(r.a) öldürüldü.  Akmaya başlayan kan bitmedi. Hasan zehirlenerek,  Hüseyin de boynu kesilerek kerbela da şehit edildi. Bu olayların üzerine  Medineliler, Emevîlere karşı isyanı başlattılar; onları Medine’den kovdular. Kovulan Ümeyye Oğullarının  geçecekleri yolları kayalarla tıkadıdar. Bunun üzerine  yezidin ordusu  şehre saldırdı ve kısa sürede şehri teslim aldı. Üç gün boyunca şehir yağmalandı, talan edildi. Kadınlara, kızlara üç gün boyunca tecavüz serbest bırakıldı. Birçoğu ganimet olarak alındı. Mekke ve Medine’de onbine yakın insan katledildi.

 İslam Tarihinin yüz karası sayılan bu olay (Harra Katliamı)  akabinde kızların bekâreti tartışılır oldu. Aileler bunun garantisini veremedi!. İşte mazisiyle övündüğümüz tarihin bir yüzü!

Medine katliamından sonra Mekke kuşatıldı. Şehir mancınıklarla dövüldü.  Kâbe’nin duvarları yıkıldı. Ahşap kısımları ve örtüsü yandı. Bu insanlık dışı üzücü olaylar toplumda derin ayrılıkları meydana getirdi. Korku şiddetin sonu ilim siyasetin emrine girdi. Cuma da okunan  hutbe farz namazından sonra okunurdu.  Hutbede  masum insanların, Hz. Peygamberin damadı ve torunlarının aleyhine küfürler ithamlar okunmaya başlamasıyla halk, bu iftiraları dinlememek için hutbeyi dinlemeden camileri terk etmeye başladı. Bunun üzerine yönetim Hutbeyi Cuma farzının önüne aldı. Halen o geleneği sürdürmekteyiz!.  Bu kasıtlı eylemin ardından insanların bir çoğu camilerden gidemez oldu. Bir kısım Alevilerde cami düşmanlığının tohumu o günlerde atıldı.  İslamın tek eğitim yuvası, toplanma  ve istişare yeri  olan camiler, yönetimin tüm haksızlıklarına hizmet yuvasına dönüştü. Farklı düşünen muhalif olan insanlar ister istemez camilerden uzak kaldı. Fikir ayrılıkları  sahabe konusundaki görüşlere de  ifrat ve tefrit ölçüsünde  yansıdı. Bir kısım Müslümanlar onları masum kabul ederken, diğerleri de önemli bir bölümünü kafirlikle suçladı. Sosyolojik gelişmelerde, her şeyin planlanmadığı, ya da her şey planlandığı gibi yürümediği bilinen bir olgudur.  Kötü şeyleri planlarsınız sonuçları farklı olabilir. İşte bu süreçte iyi ve kötü at başı yarışarak devam etti. İslam’ı anlama ve yayma işi, yeni Müslüman olmuş kimselere kaldı. Bunların çoğu Arap değildi.

İslam coğrafyasının hızla genişlemesi ve Arap dilini bilmeyen Müslümanlarda ki sayısal artışın neticesinde beklenmeyen gelişmeler yaşandı. Eğitim imkânlarının son derece kısıtlı, din ile alakası olmayan yöneticilerin dinin başında olduğu bir ortam!  yeni Müslüman olanlar, Tarihi Teberi kitabında da bahsedildiği gibi, Müslümanlığı seçip İslam toplumuna katılmış insanların  eski alışkanlık, töre ve inançlarını yıllarca din diye yaşadıkları ve toplumda konuştukları ifade edilir. İnsanlar Kuran’ı bilmedikleri ve anlamadıkları için hadisler çerçevesinde dini anlamak ve yaşamak kolaylığı benimsedi.

Yine acem ve batılı kültür ve anlayışları içeren bir takım kitapların Arapçaya çevrilmesi bu dönemlerde oldu.  Bazı entelektüeller Islaman anlaşılması ve yorumlamasına  tercüme edilen kitaplar zaviyesinden bakmaya başladırlar.  Kültürel bir karmaşanın yaşandığı bu toplumda  zamanla  din adına konuşulan her şey dinin aslı gibi bir sonraki nesle aktarılmaya  başlandı. Bu algılar; Kuran’a girmesi mümkün olmadığından, bazen Kuran’ın tefsiri,  bazen de hadis olarak ifade edilir oldu.  Zamanlar  tefsirlerde , uydurmalar ve israiliyat’ın öne çıkmaya başladığı görülmektedir.

Kültür alanında bu karmaşa yaşanırken, siyasetin kemikleşmesi neticesinde inançta saflaşmalar, bölünmeler başladı. Kitap ve Hikmet ile uğraşanlar hürriyet içinde olamadılar. Siyasi Mezhepler  Rafizilik,  mutezile, orta yol olarak Ehli Sünnet ortaya çıktı. Bunların dışında irili ufaklı onlarca farklı anlayışlar türedi.

 Bu gelişmeler ışığında İslamın geldiği noktada  Kuran’ın hayat kitabı olması sadece cümlelerde kalmaya başladı. Okuma hatim kitabına dönüştü. Güvenilir ravilerin adının kullanıldığı Kuran’a tezat  hadis uydurma borsasının kurulduğunu yine kaynaklardan öğreniyoruz. Doğru ve yanlışın iç içe geçmesinin ardından  fıkıhı mezhepler kendini göstermeye başladı. Hanifilik, şafilik, hambelilik  Malikilik. vb.

 Hayatta koparılan Kuran’ın yeri, Abbasi dönelerinde hadisler vahiy sayılarak dolduruldu.   Kuran’ın bazı ayetlerinin hadislerce nesh (hükmünü ortadan kaldırdığı) anlayışı getirildi.  Dört Halifeden sonra, saltanata geçişle başlayan yoldan çıkma,  her dönemde artarak devam etti. Bunlara daha sonraki aşamada,  “4 kadim felsefe olan Hint-Çin-Mısır-Yunan felsefelerinin sentezlenerek, üstüne, Kur’ân’ın yanlış çevrilmiş-çevrilen bâzı âyetleri ve özellikle hadis-i kutsi denilen hadislerle-sözlerle harmanlanıp ortaya konan bir eklektik felsefe ve düşünme sistemi olan Tasavvuf” (Prof.Dr. Mikail Bayram) çıktı. Yeni coğrafyaları, fetihlerde tasavvuf hep dinin önünde gitti.  

Hurafelerle boğuşmak durumunda kalan Müslümanlar hem Kur’ân âyetlerine, hem de birer kevnî âyet olan, vücudumuzda ve dış dünyadaki âyetlere ilgisiz kaldılar. Batılılar kevni ayetleri okuma sırrına vakıf oldu (Kevnî âyetleri okumak demek; insanı, toplumu, toprağı, havayı, suyu, hayvanları, bitkileri ve gökyüzünü araştırıp incelemek ve oralardan bilgi edinmek demektir.) Allah’ın hiçbir âyetini okumayan Müslümanlar, kevnî âyetlerini okuyarak teknolojiyi bilgiyi yakalayan Batılılar karşısında şaşkın ve perişan duruma düştüler.

Pekiyi olumsuzlukların olduğu bu dönemlerde hiç mi, iyi bir şey olmadı? Sorusu elbette önemli. Elbette iyi şeyler fazlasıyla oldu. ancak bir havuz dolusu suyu yarım litre pislik nasıl necis ederse yapılan kötülükler iyiliklerinde iyiliğini yok etmeye yetti. İyiler anlamında  Elbette yezidin oğlu 2.yezit, Ömer bin Abdülaziz, Endülüs Emevi devleti o dönemlerin yıldızlarıydı. Ancak kaç yıl yaşamalarına izin verildi!  Yapmak istediklerini sonuçlarını alabildiler mi!.? Bunların cevapları da önemli.

Kısaca “Niye bu Hale Geldik“ in özeti bu!

Pekiyi bunlar hakikatse niye bunu herkes bilmiyor?

Topluma yerleşen bir din bilinci var. Toplum din adına bildiği şeylerin ne kadarı Kuran’ın ifadesi, ne kadarı sünnetden ne kadarı tarihi bilgi ne kadarı geçmiş kültürlerin ürünü bunu maalesef ki ayırt edemiyor. Normal şartlarda da etmesi pek kolay değil. Bunun için hem doğru kaynağa ulaşmak hem de emek vermek gerek.

Bu gerçeklerin haykırılması yeni bir şey de değil. Ama bunları söyleyenler diğerlerinden daha cılız kaldığı da bir gerçek. Tabiin neslinden Hasan Basri’ ilk yezide yazdığı ve bugün tercümesi yapılan Kader risalesinde yezit’in dini bozma adına yaptığı yanlışları uzun uzun yazmıştır. Hz. Hüseyin’in kendisi bu uğurda şehit edilmiştir. Yine  üçüncü kuşak torunu İmam Zeyd ha keza İslam’ı bölmek isteyen, bir takım tefrikaları din haline getirmek isteyen şii gruplarına verdiği doğru mesajlar yüzünden ihanete uğramış ve şehit edilmiştir. Yine devrinin  en güçlü imamlarından İmamı Azam bu tür yanlış ve yalanlara karşı durması neticesinde başına gelmeyen kalmamış, öldürülmüştür.  eski dönemlerde de bir hayli örnek olduğu gibi yine yakın dönemler Mehmet Akif rahmetlinin çırpınışlarını şiirlerinden anlıyoruz. En çok hitap ettiği alan bağnaz dindarlığadır. Sonra başına gelenler malum. Günümüzde bunu dillendirenlere karşı tepki her zamankinden daha güçlü. Onlara atılan iftiralar, onlarla ilgili söylenen yalanların haddi hesabı yok. Nerdeyse kafir ilan edenden tutun öldürülmesine kadar fetva çıkarmaya yeltenenler var. Günümüz ilim adamlarından bu hakikati bilenlerde bunlardan korktukları veya tribüne oynadıkları için ya suskun kalıyorlar. Ya da bu bozulmuşluğun arkasında gibi görünmeye çalışıyorlar.  

Bu bozulmuşluğu temellerinin kimler tarafından atıldığını  İslam’ın en ilk kaynaklardan öğreniyoruz Bu gerçekler bugün ki  din algısına, alışkanlıklara, ters geldiği için toplumda yeterince ilgi görmüyor. Bu gerçeklerin karşısında duran yıllardan beri dini temsil ettiğini, kendi alışkanlık ve yaşam tarzlarını din olarak ortaya koyan derin yapılar mevcut. Onların propagandaları siyasi ağırlığı, medya kuruluşları, topluma dönük yüzleri küçümsenecek gibi değil. Bu gerçeklerin önünde en büyük engellerden birisi de islamı terör dinine dönüştürme cabalarından kaynaklanıyor. Kendine Müslüman diyen harici mantıklı, sapkınlaşmış selefiler, (selefiliğin bütünü kastedilmiş değildir) rivayetlerden  faydalanarak  bağlamından kopardıkları ayet manalarından insan öldürmeyle ilgili bir sürü anlamlar çıkartıyor. Gözünü kan bürümüş  bu yapılar Müslümanların bir birlerini Allah Allah diye öldürmesi sağlamak için kullanmayacakları hiç değer kalmamış. İslam onların elinde zalim bir kılıç olmuş. Terörü meslek edinmiş, islamın itibarını sıfırlayan bu mantık, elbette Allah’ın kitabının anlaşılmasını istememekte. Zira Allah insanı öldürmek için değil yaşatmak için yarattığını söylüyor.

Eğer islamın amacından kopma olmamış olsaydı, Mezhepler ortaya çıkarımıydı?. Mezhepler bu bozulmuşluğu engelleyebildi mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder