Allah'ın insanlığa gönderdiği dinler,
tarih boyunca inananlar tarafından bozula gelmiştir! Buna karşın yüce yaradan,
şirkten uzak kalmaları için, kavimlere sürekli peygamberler göndererek
tevhit'teki yozlaşmanın önüne geçmeyi amaçlamıştır. Ne yazık ki, insanoğlu her
dönemde haddini aşmıştır. Kimileri dini yetersiz bulup artırımlar yaparak,
kimileri azaltarak! Kimisi geçmiş kültürlerini, asabiyet ve kavmiyetçiliğini,
aile kavgalarının sebep ve sonuçlarını
zamanla dinselleştirmiştir!
kimileri de dinden çıkar sağlamayarak sürece bir şekilde zarar
vermişlerdir!...En basit bir örnek verecek olursak; Hz Musa, kavmini kızıl
denizden geçirdikten sonra kırk günlüğüne ayrılır. Döndüğünde kavminin altından
yapılmış böğüren bir ineğe taptığını, öncülerinin de “Musa da böyle istiyordu” dediğini, Kurandan
okuyoruz. İnsan tabiatı böyle bir şey. Henüz 40 gün içinde tüm gerçeği bilip
görmesine rağmen bu sapma neyin
göstergesidir!..? Kabe deki lat ve Uzza kimleri temsil ediyordu? Hiç düşündük
mü birisi lut a.s. Diğeri Üzeyir a.s. Müşriklerin kutsadıkları kişilerdi. Bunlar bir masal
değil, aşırı yükselttikleri insanı tapma
noktasına getirmesi insanoğlunun her an sapmaya meyilli olduğunun bir göstergesi!!!
İlgili ayetlerde ne olduğumuzu bize hatırlatan
mesajlardır!
Hz. Muhammed sonrası da, söz
konusu olumsuz etkenlerin kendini göstermesiyle İslam içindeki yozlaşma diğer dinlerin kaderine mahkum olmuştur!.
Başlangıç olarak zorba ve adaletsiz yönetimler, muhaliflerini sindirmek ve
gözden düşürmek, hükümranlıklarını sürdürebilmek için toplumdaki huzuru adaleti,
sosyal ilişkileri alt üst etmişlerdir! Allah’ın kitabının toplum tarafından
yeterince anlaşılması için caba göstermek şöyle dursun, geriye dönük bir takım rivayetler uydurarak
haklılıklarını topluma kabul ettirme yöntemini kullanmışlardır. İç ve dış
çatışmalar neticesi Kuran’ı anlayan insanların bir bir ölmesi, yaşayanların ise
yönetimden uzak durması, bu zihniyetin
ekmeğine yağ sürmüştür! İslam’ı yeni kabul etmiş geniş halk kitlelerin, dinini Kuran’dan
öğrenme imkanı neredeyse kalmamış olduğu bir ortam! İnsanların dini anlama ve
yaşama konusundaki beklentisine cevap verecek yeterli altyapı da yok!! Karmaşa döneminde ise,
Müslüman toplumun din adına bildikleri Allah resulünden beri nesiller arası
yaşanarak gelen ibadetlerden anladıkları kadardır! Mana ve maksadını yeterince
anlamadan yapılan ibadetler ise zamanla ritüele dönüşmüş, (https://hakikatlar.blogspot.com/2018/12/ici-bosaltilan-ibadet.html) Sahabe dönemindeki derinlik maalesef
kalmamıştır! Bu karmaşa içinde din adına
yaşananlar!!!
Yönetimin hile, haksızlık ve
zulümle gasp edilerek, halifeliğin
saltanata dönüştürülmesi neticesinde iktidar
ve muhalefetin düşmanlıklarının hat safhaya ulaştığı muhalefetin yok
edilmesi için bütün imkanların seferber edildiği bir ortam!!! Bu gurupların
arkalarına yandaş bulmak adına, Kuran’ı
ve Allah resulünü kendi lehlerine konuşturmaları neticesindeki uydurmaların
daha sonraki nesillere din olarak yansıdığı bir zaman dilimi !! Bunlar nasıl olmuş, tevhit inancı nasıl
bozulmuş bir bakalım!
Kuran anlaşılmaz ilan edilmiş,
yetersiz görülen dinin içi gelenek, kültür ve siyasi kavgaların
argümanları ile doldurulmuş bölük pörçük
olmuş islam toplumları!!! http://kurannediyorbizneanlyoruz.blogspot.com/2018/10/blog-post_75.html
Muhalif durumda olup kendilerini şia olarak tanıtan
gruplara göre; Kuran’ı ancak temiz olanlar anlar ve açıklarlar! Onlar kim?
Ehlibeyt!. Onlar da resuller gibi masumdurlar! Vasıtasız vahiy alırlar!
Ölecekleri vakti kendileri tayin
ederler! İmamete inanmak imanın bir
esasıdır! Dolayısı ile ehli beytin her söylediği söz, peygamber sözü gibidir! Kuran’ın anlamıdır!. Takiye dinin bir
esasıdır! Müslüman olmak ve kalabilmek için bu esasların kabulü şarttır!!!
Zeydiler hariç, Şiilerin inanç temelleri belirli bir süreçte bu esasa dayandırılmış,
zaman geçtikçe Sünnilerle farklılaşma
yönünde içi doldurulmaya devam edilmiştir! (http://ehlibeytinsahabeyebakisi.blogspot.com/2011/10/sahabe-kimlere-denir.html) http://ehlibeytinsahabeyebakisi.blogspot.com/2011/12/i_3986.html
İktidarın zaten din diye bir derdi
yoktur!. Bütün derdi saltanatını devam ettirmek, ganimetini artırmak,
taraftarların çoğaltmaktır! Bunun içinde dinin onların lehine konuşturulması
yeterli. Bunun içinde ne gerekse yapılmakta!
İktidar ile muhalefet arasında kalan
geniş halk kitleleri, muhaliflerin dinde olmayan bir takım şeyleri itikat
konusu yapmasına karşı mesafeli durarak, her ne kadar iktidarın zulmünü
desteklemiyorsa da, karşı bir mücadele içinde de olmamış, tabiri caiz ise kabuklarına çekilmişlerdir!. Bir kısmı da daha iyi
Müslüman olmak adına, toplum içine
yayılmaya başlayan züht hayatına yönlenerek her şeyden elini ayağını
çekmişlerdir!
İktidar ve muhalefet kendi
iddialarının altını doldurmak adına Allah resulü adın söz uydurma yarışına
girdiklerini Emevi döneminde başlayan bu
faaliyetin Abbasî döneminde zirveye ulaştığını görüyoruz!
Büyük kopuşun alt yapısını oluşturan
bu iddiaların altının doldurulması için
iki tarafta da hadis borsası
oluştu!. Bu oluşumların bir
tarafında ehlibeyt, diğer tarafta da peygamber adına hadis uydurma
faaliyetleri başlar! Bu o kadar
meşrulaşır ve önemsenir ki, hadis uyduranlar bununla cennete bile gideceğine
inanmaya başlarlar!. Her iki tarafta da
dinde olmayan bir sürü hurafe ve yalanları hem peygambere hem de ehlibeyte
söyletmişlerdir. Bunlarla kalsalar ya! Bu yalanları kullanabilecekleri
ayetlerin altına koyarak Kuran’ı da bu sürece
ortak etmişlerdir! Bugün ayet anlamlarına bakıyorsunuz, aynı ayet
şiilere farklı Sünnilere farklı bir şey söylüyor!!. Allah'ta tezat olur mu!!?
Haşa!!! Hadis uydurmalarını nerden anlıyoruz denirse; Hz. Ebu Bekir sahabenin
yaşadığı dönemde bütün valilere genelge göndererek hadisleri toplatır. Toplam
500 hadis çıkar. Bu kadarın içinde bile çelişkiler görünce Allah resulü bize
Kuran’dan başka emanet bırakmadı diyerek onları yok ettiriyor. Bütün sahabenin
hayatta olduğu bir dönemde beş yüz olan
hadis sayısının milyonlara ulaştığını görerek anlıyoruz. (https://butunyonleriylehadis.blogspot.com/
Sürecin devamında, insani yorumlar,
iyi niyetle, belirli zamanların sorunu çözme konusundaki fıkıh hükümleri,
içtihatlar, farklı kavimlerden gelen kültürler, dinde olmayan binlerce şey
dinden sayılırken, Kuran’ın hüküm
belirlemede adı olsa da, etkisiz
yetkisiz sevgi ve saygı boyutunda
duvarlara asılı bırakılmıştır! Kitabı
anlamayı değil de okumayı amel edinenler, ne hikmetse Allah resulünden yaklaşık
iki yüz elli üç yüz yıl sonra metin tenkidi yapılmadan toplanarak Kuran’a, ahlaka, akla ve kendi kendisi ile çelişen doğru ve yanlışın iç içe geçtiği rivayetler
yığınını anlaşılır ilan ederek,
Kitabın yerine oturtmuşlardır!. Tabiri caiz ise
tevhit ameliyat edilerek reforma tabii tutulmuştur. İslam kılıfı ile
İslami ritüellerinde içinde olduğu nerdeyse yeni bir din ortaya konmuştur! Daha
sonraki nesiller bu tezgahı fark etmeden
söz konusu rivayetlerin bir çoğunu ne yazık ki, Kuran'ın anlamı zannı
ile din haline getirmişlerdir. Çelişkili rivayetler; günümüzde bir kısım
Müslümanların tüm hadisleri reddetmesine, bir kısmının dinden uzaklaşmasına bir
kısmının ateist ve deist olmasına
neden olurken, diğerlerini de
geçmişte gruplara mezheplere,
meşreplere, daha sonrada tarikatlara bölünerek parça parça olmasına neden
olmuştur!. Farklı rivayetleri benimseyen her bir grup, kendilerini hak
diğerlerini batıl görmesi yüzünden, kardeş olmaları gereken müminler bir birini
kafir ilan etmeye başlamışlardır. Bugün her bir grup kendilerinin hak olduğunu
ayetlere ve hadislere dayandırabilmekte, Kuran ve hadis herkese farklı şeyler
söyleyebilmektedir! Bu ihaneti zamanında görüp, Müslümanları Kuran'a ve nebevi
sünnete çağıran Hasan Basri, İmamı Azam, İmamı Zeyd, Akif, Ali Şeriatı, Ahmet
El Katip ve sonraki alimlerimiz ya
cezalandırılmış yada itibarları yerle bir edilmiştir. Süniiler şia olmakla, şii
olanda Sünnici olmakla suçlanmıştır! Rahatlarını bozmak istemeyenler,
gelebilecek tepkileri göze alamayan korkaklar, hakikati gördüğünde kafalarındaki
dinin bozulacağı endişesi içinde olanlar, ya susmaktalar! Yada çıkarlarına
dokunduğu için bu gerçeği söyleyen herkese bütün çirkinliği ile
saldırabilmekte!...
İslam toplumunun bir dört yüz küsur
yıl dan beri içinde bulunduğu bu ortam
bir senaryo değildir. Bu kadar bölünmenin, çirkinleşmenin,
ahlaksızlaşmanın kaynağı nedir! Kuranı ve nebevi sünneti anlamaması,
anlayamaması!! https://sunnetnedirnedegildir.blogspot.com/
Mekruh saydığı bir eylemden kaçmak için
onlarca haramın işlendiği, kendine göre sünnet, mubah, müsteap saydığı bir
eylemi yapmak için yüzlerce farzın yok edildiği dindar toplum!!!
Gelinen nokta!...
İslam toplumları aklını kullanmayıp
hurafe bataklığına saplanması yüzünden, bilimsel, teknolojik, sosyal ve ekonomik gelişmelere
ayak uyduramamış, topraklarını kaybetmiş birçoğu batılıların sömürgesi olmaya
mahkum olmuşlardır! Kaynaklarını
akıllıca kullanmamış emperyalist ülkelere peşkeş çekmişlerdir.! Bu
kadar aymazlığı, gerilemeyi kimileri batılıların oyununa, kimileri
Müslümanların tembelliğine, kimileri de Kuran’ dışı uydurulmuş dinin
insanlardaki düşünme akıl etme yetisinin yok edilmesine bağlamıştır.!
Neticede, günümüz Müslümanları tarihte
hiç olmadığı kadar fakir, ezilmiş, aşağılanmış, zelil ve tefrikalara bölünmüş
haldedir. Karnı toklar acın haline ortak
olmamakla birlikte, aşağılık bir hayat sürmektedirler. Açlık ve yokluk içinde
olanlar eğitimden yoksun kaldıklarından kötülük üretenlerin etkisinde her yeni
gün farklı amaçlara yönelik kullanılmaktadırlar! Kısaca Müslümanlar bir birine
düşürülmüş, bir birini öldürmeyi dinin
bir emri hatta cihat sayma hadsizliğine düşmüş yada düşürülmüş durumdadır! Bütün bunlar yetmiyormuş gibi kendilerine
yeni tartışma, kavga ortamı oluşturmada son derece maharetli olduklarını da
göstermişlerdir! Daha önce mezhepler ve tarikatlar üzerinde yürüyen tartışma, bu seferde dinin
kaynağı “Kuran mı, hadis mi”.?...Alanına kaydırılmıştır!!!!.
Bir sorun varsa ki, var!
Asırlardır saklanmaya çalışılıp bir
türlü üstü kapatılamayan bir tür tevhit ve şirk' in mücadelesi artık ap açık
ortaya çıkmıştır! Mesele din üzerinde
oynanan oyunların bozulup hakikate ulaşılması ise, Maksat rızai ilahi kazanmaksa, önümüzde
örneğimiz var. Bu dini güzel bir şekilde yaşandığı bir zaman dilimi var.
Allah'ın resulünün övülen örnekliği ve bunların neler olduğu açıkça kitapta
belirtilmiştir.
Allah’ın dininin aslına dönme konusunda atılacak her adımda, kavga etmeden, bağırıp çağırmadan,
tartışmaların ön yargısız bir şekilde sürdürülmesi, tevhidin, adaletin, aklın,
şefkatin, özgürlüğün, mübaşire nin öncülüğünde Müslümanların fabrika ayarlarına
dönmesi yönünde bir cabaya güzel bir katkı sağlamak varken...!
Kendimiz gibi düşünmeyenlere karşı bu
çirkinlik, ötekileştirme, iftira,
şahsiyetlerini yok etmek...! Bütün
bunları kimin için, kim adına, neden yaparız? Hem de din Allah'ın, kavga niye
bizim! Üstelik O böyle bir kavga istemezken! Bu çirkinlikten bir Allah rızası
çıkar mı!..? Çıkmayacaksa insan kaybedeceği şeyin kavgasını yapar mı?
Yukarıda geçen konuların detaylarına girmek isteyenler aşağıda verilen adreslerde bulabilirler