İslam adı taşıyan ancak İslam fakihleri, müçtehit imamlar ve
hadisçiler tarafından hiç kabul görmeyen
oluşumların başında TARİKATÇILAR gelmektedir. Baştan beri bu süreç ehli
sünnet felsefesini yerle bir etmiş olmasına rağmen, bu tehdidi gören, ancak içten içe İslam’ı
tevhitten uzaklaşmasına mani olamayan alimlerin görüşleri ile bu yapılara
yönelik uygulamalardan örnekler verilecek olursa;
Mesela; İbn-i Rüşd
gibi filozoflar tasavvufa hiç sıcak bakmamışlardır. İbn-i Hazm, Ebû Hayyan
Endülûsi gibi ünlü âlimler sûfîlerle çatışma halindedir. İbn-ü Cevzî, ‘Telbîs-ü
İblis’ adlı eserinde sûfîlere çok ağır eleştiriler yöneltmiştir. İbn-i Kesir
gibi büyük bir müfessir ve muhaddis, Zehebî gibi âlimler İbn-i Teymiyye
çizgisini devam ettirirler. İbn-i Haldun gibi sosyoloji ilminin kurucusu büyük
âlim, İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf anlayışını yerden yere vurmuştur.
İslam fakihleri, müçtehid imamlar, hadisçiler sûfîlere
katiyen yüz vermemişlerdir. Mesela ehli sünnetin kurucu alimlerinden Ahmed b.
Hanbel, Haris Muhasibi’nin cenaze namazını kılmamıştır. Bu imamın takipçisi
olan İbn-i Zur’a; ‘Muhasibi’nin kitaplarından sakının, bunların içi bidat ve
dalaletle doludur’ der. ‘İyi ama bunların içinde ibret ve ders alınacak
hususlar var’ denilince, İbn-i Zur’a şöyle cevap verir; ‘Bir kimse Allah’ın
kitabında ibret bulamazsa, bunlarda hiç bulamaz’.
Farabî ve İbn-i Sina gibi, Eflatuncu ve Yeni Eflatuncu
filozoflar tasavvufla ilgilenmişlerdir. Zaten tasavvufa Yunan etkisi bu Yeni
Eflatuncular tarafından taşınmıştır.
Sonrakilere göre zemzemle yıkanmış kadar temiz bilinen
Cüneyd Bağdadî, Haris Muhasibî gibi sûfîler bile çok ağır suçlamalara maruz
kalmışlardır. Cüneyd-i Bağdadî ve 70 kadar sûfî idam cezasına çarptırılmış,
daha sonra affedilmişlerdir.
Bu âlimler daha sonra dinin orijinalinden epey uzaklaşan Ebu
Talib el-Mekkî’nin, Kût’ul-Kulûb’unu, Sülemî’nin Hakaik’ul- Tefsiri’ni görseler
bu önceki sûfîleri mumla ararlardı. Hele bir de İbnü’l-Arabî’nin ve ondan sonra
gelenleri görseydiler acaba ne yaparlardı?
Hallaç ve İbn’ül-Ata, Sühreverdî İslam’dan çıktıkları,
mürted oldukları için idam edildiler. Ebû’s-Suûd Efendi gibi birçok müftü
sûfîlerin katline cevaz veren fetvalar verdiler.
Bayezid-i Bistamî birkaç defa sürgün edilmiştir. Zünnûn-u
Mısrî zındık olduğu gerekçesiyle Kahire’den, Bağdat’a elleri kelepçeli olarak
götürülmüştür. Hâkim et-Tirmîzî sürgün edilmiştir. Ebubekir en-Nablûsî’nin diri
diri derisi yüzülmüştür.
Gazalî İhya’sından dolayı çok ağır eleştirilere uğramıştır.
Turtuşî, onun için ‘neredeyse dinsiz olacaktı’ demiştir. Şifa-i Şerif yazarı
ünlü Kadı İyaz bile, Gazalî’nin İhya’sının toplatılıp, yakılması için fetva
vermiştir. Hatta Gazalî’nin talebesi Ebubekir İbn-i Arabî bile hocasına oldukça
şiddetli muhalefet etmiştir. Osmanlı
ulemasının da bu şirk akımına yönelik
acımasız eleştirileri vardır. Bir başka yazıda inşallah onu da duyurmaya
çalışacağım. (Bu çalışmayı Prof Saadettin Mardin yapmıştır. Fazla bir katkım
yoktur.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder