21 Şubat 2018 Çarşamba
TEVHİT DİNİNİ YOK EDEN TASAVVUF
İslam adı taşıyan ancak İslam fakihleri, müçtehit imamlar ve
hadisçiler tarafından hiç kabul görmeyen
oluşumların başında TARİKATÇILAR gelmektedir. Baştan beri bu süreç ehli
sünnet felsefesini yerle bir etmiş olmasına rağmen, bu tehdidi gören, ancak içten içe İslam’ı
tevhitten uzaklaşmasına mani olamayan alimlerin görüşleri ile bu yapılara
yönelik uygulamalardan örnekler verilecek olursa;
Mesela; İbn-i Rüşd
gibi filozoflar tasavvufa hiç sıcak bakmamışlardır. İbn-i Hazm, Ebû Hayyan
Endülûsi gibi ünlü âlimler sûfîlerle çatışma halindedir. İbn-ü Cevzî, ‘Telbîs-ü
İblis’ adlı eserinde sûfîlere çok ağır eleştiriler yöneltmiştir. İbn-i Kesir
gibi büyük bir müfessir ve muhaddis, Zehebî gibi âlimler İbn-i Teymiyye
çizgisini devam ettirirler. İbn-i Haldun gibi sosyoloji ilminin kurucusu büyük
âlim, İbnü’l-Arabî’nin tasavvuf anlayışını yerden yere vurmuştur.
İslam fakihleri, müçtehid imamlar, hadisçiler sûfîlere
katiyen yüz vermemişlerdir. Mesela ehli sünnetin kurucu alimlerinden Ahmed b.
Hanbel, Haris Muhasibi’nin cenaze namazını kılmamıştır. Bu imamın takipçisi
olan İbn-i Zur’a; ‘Muhasibi’nin kitaplarından sakının, bunların içi bidat ve
dalaletle doludur’ der. ‘İyi ama bunların içinde ibret ve ders alınacak
hususlar var’ denilince, İbn-i Zur’a şöyle cevap verir; ‘Bir kimse Allah’ın
kitabında ibret bulamazsa, bunlarda hiç bulamaz’.
Farabî ve İbn-i Sina gibi, Eflatuncu ve Yeni Eflatuncu
filozoflar tasavvufla ilgilenmişlerdir. Zaten tasavvufa Yunan etkisi bu Yeni
Eflatuncular tarafından taşınmıştır.
Sonrakilere göre zemzemle yıkanmış kadar temiz bilinen
Cüneyd Bağdadî, Haris Muhasibî gibi sûfîler bile çok ağır suçlamalara maruz
kalmışlardır. Cüneyd-i Bağdadî ve 70 kadar sûfî idam cezasına çarptırılmış,
daha sonra affedilmişlerdir.
Bu âlimler daha sonra dinin orijinalinden epey uzaklaşan Ebu
Talib el-Mekkî’nin, Kût’ul-Kulûb’unu, Sülemî’nin Hakaik’ul- Tefsiri’ni görseler
bu önceki sûfîleri mumla ararlardı. Hele bir de İbnü’l-Arabî’nin ve ondan sonra
gelenleri görseydiler acaba ne yaparlardı?
Hallaç ve İbn’ül-Ata, Sühreverdî İslam’dan çıktıkları,
mürted oldukları için idam edildiler. Ebû’s-Suûd Efendi gibi birçok müftü
sûfîlerin katline cevaz veren fetvalar verdiler.
Bayezid-i Bistamî birkaç defa sürgün edilmiştir. Zünnûn-u
Mısrî zındık olduğu gerekçesiyle Kahire’den, Bağdat’a elleri kelepçeli olarak
götürülmüştür. Hâkim et-Tirmîzî sürgün edilmiştir. Ebubekir en-Nablûsî’nin diri
diri derisi yüzülmüştür.
Gazalî İhya’sından dolayı çok ağır eleştirilere uğramıştır.
Turtuşî, onun için ‘neredeyse dinsiz olacaktı’ demiştir. Şifa-i Şerif yazarı
ünlü Kadı İyaz bile, Gazalî’nin İhya’sının toplatılıp, yakılması için fetva
vermiştir. Hatta Gazalî’nin talebesi Ebubekir İbn-i Arabî bile hocasına oldukça
şiddetli muhalefet etmiştir. Osmanlı
ulemasının da bu şirk akımına yönelik
acımasız eleştirileri vardır. Bir başka yazıda inşallah onu da duyurmaya
çalışacağım. (Bu çalışmayı Prof Saadettin Mardin yapmıştır. Fazla bir katkım
yoktur.)
MÜSLÜMANLARIN ASIL MESELESİ BİLGİYİ SADECE YÜKLENMEK DEĞİL, YAŞAMAKTIR.
Günümüzde kuran ya da hadis diyenler bağaşlarını istedikleri
kadar bilgi ile doldursunlar. Eğer, doğru bilgi insan hayatına bir güzellik
katmıyorsa insanlığa bir fayda sağlamıyorsa, insan bununla boşuna övünüp
kavgasını vermesin! Yüce Rab’ın ağırlığı
insan hayatında yeterince olsaydı, Allah ın bak dediği yerden bakılırdı. Yoksa hiç böyle olur muyduk? Birimizi anlamaya değil, Allah ın gayri meşru gördüğü bir yöntem ile dönüştürmeye
çalışıyoruz!
Ayrıca,
anlaşmazlığın konusu bugünün sorunu da
değil. Tarih boyunca ağırlıklı bir şekilde tasavvuf geleneği ile selefi
anlayış bir birlerini yiyerek gelmiştir. Misal selefi geleneğinin
mimarlarından İbni Teymiye şiddetle tasavvuf inanç sistemini eleştirmiş,
İslam’a bu kanalla sokulan bidat Lara karşı mücadele vermiş birisi iken,
günümüzde selefi ve tasavvuf anlayışı geçici bir barış yapmış gibi bir
birlerine karşı müsamahalı davranırken ne hikmetse Kuran a karşı yada Kuran diyenlere karşı
ortak bir savaşın içine girmişlerdir. Kuran ın kaderinden midir nedir bilinmez
ama tarih boyunca vahyi ve onun ışığında
aklı önceleyenler bu düşmanlığa maruz kalmıştır. Misal bu düşüncenin mimarlarından imamı azam ve bu
düşünce tarzını önceleyenler emevi Abbasî ve Selçuklu dönemlerinde hep baskı
altında tutulmuş, tasavvuf geleneğinin Selçuklu ve Osmanlıda ağırlığa
kavuşmasıyla bu akım yok hükmünde görülmüştür. Cumhuriyetle birlikte KURAN ,
okunmak ve ölülere göndermenin dışında bir etkisi ve ağırlığı görünmez hale
getirilmiştir. Tekke ve medreselerin
kaldırılmasıyla yer altına inen Tarikat geleneği hak ve hakikatten sapma
konusunda çok merhale kat etmiştir. Kuranın olmadığı ortamda evliya destanları,
şeyh kerametleri zirveye ulaşarak Ülkemiz hurafe cennetine dönmüştü ki, KURAN
70 yıllardan itibaren Müslümanların gündemine girmeye başladı. Ortada olmayan KURAN
gündem olmaya başlayınca, Kuran cılık
diye bir sapık bir akım çıktı yaygarası koparılmaya başlandı. KURAN cahiline
dönüşen ülkemiz Müslümanları, âdete kuranı kendilerine muhalif görme
şaşkınlığına düştü. Nerdeyse kuranın anlaşılmasına karşı savaş verir hale geldiler. KURAN sanki
dini düzenleyen değil dini bozan bir alan gibi algılanır olmaya başlandı. Kuran
ı anlama konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olmayan gayretli Müslümanların
ufak tefek hatalarını yada toplumda benimsenen anlayışlar dışındaki ifadelerini
bahane ederek bu insanları tekfir etmeye başladılar. Son Zamanlarda çok şükür kuran ın
anlaşılmasına karşı çok şiddetli bir anlayış olmasa da büyük bir tedirginliğin
olduğu da saklanamaz durumdadır. Zamanla inşallah bu direnç ortadan kalkacaktır.
Zira Müslüman olup yaşamanın başka bir alternatifi yoktur. Şunu da belirtmek
gerekir ki, kuranı anlama gayretleri aslında her gurubun benimsediği öne çıkardıkları
bir olgu olsa da, bunlar Kuran ı anlamada kendi geleneği ve uydurma rivayetler
çerçevesinden bir türlü kurtulamamaktalar. Yani kuran ın kendisi konuşmazken grup yada
ekoller dini anlayışları çerçevesinde kuranı konuşturmaktadırlar.
İMAMI AZAMA NİYE DÜŞMAN OLDULAR?
Allah'ın insana verdiği fıtrat, kirlenmeden üstü örtülmeden
önce, bütün hakikatlere açıktır. Hakikat adına duyduğu okuduğu her şeyi
kabullenir. Ancak, aileden, toplumdan cevreden, okuduğu kitaplardan aldığı
doğrular ile birlikte aldığı yanlış
bilgileri insan sadrına doldurdu mu, hakikatleri bu zaviyeden anlamaya çalışıyor. Yanlışlara,
çelişkilere delil bulmak adına teviller
yapmaya mantık oyunları üretmeye kalkar. Çoğu zaman bu yanlışlık artık o
insanın gerçeğine dönüşür. İşte insan için
tehlike orda başlar. İmam Şafi yazmış olduğu er-Risale isimli eserini seksen defa gözden geçirdiği
halde yine de hatalara rastlamıştır. Talebesi el-Müzeni şöyle anlatır; Er-Risale
yi Şafi'ye seksen defa okudum. Her defasında
mutlaka bir hataya rastlıyorduk. Sonunda Şafi;" Bırak boş ver!
Allah kendi kitabı dışındaki bir kitabın
sahih olmasını kabul etmemektedir." dedi. der. Bazı alimler şafiye yada bir başka mezhep imamına tabii olmalarına rağmen, onların bu
konulardaki dikkatini, hassasiyetini farkında olarak yada olmayarak
önemsemezler. Kendi görüş ve kitaplarını
apaçık söylemese de nerdeyse Kuran yerine koymakta olduğunu görüyoruz.
Bu kişilik ve anlayışlar kendilerinin
yanılma paylarını sıfır görebilmekteler. Hatta bu kişiler kendi gibi
düşünenleri baz alarak Kurandan beş yüz ayet dahi düşündüğünün tersirni söylese
ona itibar etmeyeceğini söylüyor. Böyle durumlardan Allaha sığınmak gerek.
Duyulan öğrenilen okunan her şey mutlak Kuran
ve Allah'ın verdiği akıl nimeti süzgecinden geçirilmesi gerekir. Buna
dikkat edilmediği takdirde müminler
hatta insanlık parça parça olmaktan bir birlerinin kanını içmeye çalışmaktan
kurtulamamaktadır. İnsanın doğrularını ve yanlışlarını, haram ve helallerini
Allah ın kitabı belirlemişken, bu görevi kültürden ve rivayetlerden beklersek, onlara Allah ın
yüklemediği vasıfları yüklersek, asla şirkten kurtulamayız. Zira zaten yüce Rab
insanın bu halini bildiğinden insanların çoğunun şirk üzere öleceklerini söylemektedir. Bu kadar uyarı karşısında, Yüce Rab'ın akla
bu kadar vurgu yapmasına rağmen, aklı hiçe sayıp imanımızı birilerine emanet
etmemiz acaba bizi sorumluluktan kurtarabilecek mi? Peşinen bizden daha iyi
yaşayıp, çok bildiğini düşündüğümüz ve kendilerine evliya, büyük alim, vasfını
yakıştırdığımız kişiler, ya sandığımız gibi değilse!...? Ya bir takım menfaat
çevrelerinin ekonomik siyasi ve sosyal statü üstünlüğü ele geçirmek üzere
kurguladıkları projelerinin bir ürünü ise?. Saf müminleri aldatıp onların
sırtına yapışan parazitlerden ise! .......
Nitekim bugün örneklerine baktığımızda dini kullanan, dindarlıklarını ön
plana çıkartan, dini özden ziyade şekilciliğe indiren grupların, her
birinin ekonomi alanında tröstler haline
geldiğini görüyoruz. Bunlar o kadar azgınlaştı
ki, Allah'ın evi Kabe'de bile
insanlardan soydukları malların
ele geçirme savaşını vermekte, her biri sosyal medyada birbirlerinin ne
aşağılık olduklarını yayınlamaktalar. Bir başka haşhaşi örnekliğine tüm
toplumumuz şahit oldu. Aynı kültürden,
aynı rivayetlerden beslenen, bu rivayetleri Kuran yerine koyan bütün
anlayışların bu hale gelmemesi için bir sebep var mı?.. Onları bu hale getiren
zaten dinin içine sokulan hurafeden oluşan itikadi anlayışlar değil mi? Bu anlayış sahipleri yüzlerce yıl önce İmamı azama
etmedikleri iftira kalmamıştır. Sebebi nedir derseniz. Uydurma hadisleri
reddettiği için. İmama göre uydurma olanlar buhari müslim ahmet bin hanbel e
göre sahih sayılmış. İmamdan sonra yaşamalarına rağmen ona etmedikleri küfür
kalmamıştır. Allah’ın peygamberi, Allah’ın kitabına muhalefet etmez, Allah’ın
kitabına muhalefet eden kimse de Allah’ın peygamberi olamaz. Onların rivayet
ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir. Çünkü Allah; Kur’ân-ı Kerîm’de “Zina
eden kadın ve erkek..” (Nur, 24/2) ayetinde zâni ve zâniyeden iman vasfını
nefyetmemiştir. Keza, “Sizden fuhşu irtikap edenlerin her ikisini de..” (Nisa,
4/16) ayetinde Allah “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hıristiyanları değil,
Müslümanları kastetmektedir. O halde Kur’ân-ı Kerim’in hilafına, Hz. Peygamber’den
hadis nakleden herhangi bir kimseyi reddetmek, Hz. Peygamber’i reddetmek veya
tekzip etmek demek değildir. Bilakis, Hz. Peygamber adına bâtılı rivayet eden
kimseyi reddetmek demektir. İtham Hz. Peygamber’e değil, nakleden kimseye
râcidir. Hz. Peygamber’in söylediğini duyduğumuz yahut duymadığımız her şey
can, baş üstünedir. Biz onların hepsine iman ettik, onların Allah’ın Resulü’nün
söylediği gibi olduğuna şehadet ederiz. Keza Hz. Peygamber’in, Allah’ın
nehyettiği bir şeyi emretmediğine, Allah’ın kullarına ulaştırılmasını emrettiği
bir şeye de mâni olmadığına şahitlik ederiz. O, hiçbir şeyi Allah’ın tavsif
ettiğinden başka şekilde tavsif etmez. Yine şehadet ederiz ki O, bütün işlerde
Allah’ın emrine muvafakat etmiş, hiçbir bid’at ortaya koymamıştır. Allah’ın
söylemediği hiçbir şeyi de, Allah’a isnat etmemiştir. Bunun için Allah Teâlâ
“Kim Resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” (Nisa, 4/80)
buyurmaktadır. (İmam-ı Azam’ın Beş Eseri, Tercüme, Mustafa Öz, 2. Bs., İFAV
Yayınları, İstanbul, 1992, “el-Âlim ve’l-Müteallim”, s: 24-25)”
Bu ayet ve hadisler neyi anlatıyor acaba?,,!
"Bana mucize olarak verilen ise ancak Allah'ın bana vahyettiğidir / Kur'an'dır." (Buhârî, İ'tisâm, 1).
“Ömer, peygamberden, halkın doğru yoldan sapmamaları için kendisine bir şeyler söyleyip yazmasını istediğinde; Peygamber: `Allah`ın Kitabı bize yeter` dedi” (Buhari İtisam 26, İlim39, Cenaiz 32, Merza 17; Müslim Cenaiz 23, Vasaya 22)
“Kuran`dan başka hidayet kaynağı arayan sapıtmıştır” (Tirmizi 2906).
Rasulullah ölüm döşeğinde şöyle dedi:
Ben yalnızca Kur’an’ın haram kıldıklarını haram kılarım.
Allah’a yemin ederim ki benim adıma bir şeye (beni bahane ederek) sarılmasınlar.” (Ebu Yusuf er-Redd, 31) s.85
"Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir."
(Ebu Davud k. etime 39/Tırmizi k. libas 6 ibni mace k. etime 60/ El-müracaat sayfa 20)
Din konusundaki ihtilaflarda size Kur'an yeterlidir.
[5424-Buhârî-Müslim-Nesâî] [4727-Muvatta-Müslim] [5406-Buharî-Müslim]
Abdestsiz Kur'an tutulabilir ve okunabilir
[3773-Buhâri] [3890-Müslim-Ebu Davud-Tirmizi-Nesai (Hadis No.3862) (İbrahim Canan çevirisi C.11 s.120 Hadis no:3890 c.3 Hadis No.3890)
"Benden bir şey yazmayın, benden Kur'an dışında bir şey yazan onu yok etsin" (Sahih-i Müslim c.4, sayfa 97, Sünen-i Daremi, c.1, sayfa 119; Sünen-i Ahmed. b. Hanbel c.3, sayfa 182)
"Zeyd b. Sabit'ten: Resulullah bizi hadislerini yazmaktan alıkoydu ve bizim yazdığımız hadisleri yok etti." (Sünen-i Ebu Davud, İlim Kitabı, c.3, sayfa 319)
"Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm, sayfa 11)
"Beni Hz. Musa'ya ustun kilmayin! Buhari, Husumat 1, Enbiya 34, 35, Rikak 43, Tevhid 31; Muslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, sunnet 14, (4671); Tirmizi, Tefsir, Zumer, (3240).
Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kulun: "Benim, Yunus Ibnu Metta'dan hayirli oldugumu" soylemesi uygun olmaz.
Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En'am 4, Tefsir, Saffat 1; Muslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sunnet 14, (4669, 4670)
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim diyordu ki: "Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa'ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için "Allah'ın kulu ve elçisi" deyin." [Buhârî, Enbiya 44, ][1]
“Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im Allah’ın kulu ve resulüyüm Allah’a yemin ederim ki O’nun verdiği makamın üstüne beni çıkarmanızı sevmiyorum” (Ahmed b Hanbel, Müsned, 1/153, 24)
Mutarrif İbnu Abdillah, babası (radıyallahu anh)'tan naklediyor: "Benî Amir heyetiyle Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gitmiştik:
"Sen bizim efendimizsin!" diye hitap ettik.
"Efendi, Allah'tır!" buyurdular. Biz:
"Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!" dedik. Bize:
"Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!" buyurdular."[Ebu Davud, Edeb 10, (4806)]
"Size sadece Kuran'ı bırakıyorum; ona uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız" (Müslim 15/19 Nu, 1218; İbn Mace 25/84 Nu, 3074; Ebu Davud 11/56, No. 1905).
AHİR ZAMAN DECCALLERİ YALAN HADİS GETİRECEK
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Ahir zamanda bir takım deccallar, yalancılar çıkacak. Size, sizin ve babalarınızın işitmediği hadîsler getirecekler. Aman onlardan sakının! Sizi saptırmasınlar, fitneye düşürmesinler!” (Müslim, Mukaddime, 7)
Akıl ve düşünmek ne büyük nimet vahiy ne büyük nimet. Allah ın kitabını merkeze almadan, kültür ve rivayetler çerçevesinde din anlayanların yukarıdaki ayet ve hadisleri bir türlü düşünmemeleri nasıl bir şey!..? Oysa doğru din algısı ifrat ve tefrite gitmeden Kuran ışığında peygamber örnekliğinde dini anlayıp yaşamak varken, rivayetlere yönelip Kuranı yok saymakla, Kuran'ı lügat ve sözlük üzerinden anladım diyerek Resul örnekliğini boşa çıkarmaya çalışanların aslında bir farklarının olmadığını görmek gerek. Aman ha!!!! Dikkat!!! Militanca yaklaşımlar, hangi yönden gelirse gelsin sonucu hüsrana götürür:
“Ömer, peygamberden, halkın doğru yoldan sapmamaları için kendisine bir şeyler söyleyip yazmasını istediğinde; Peygamber: `Allah`ın Kitabı bize yeter` dedi” (Buhari İtisam 26, İlim39, Cenaiz 32, Merza 17; Müslim Cenaiz 23, Vasaya 22)
“Kuran`dan başka hidayet kaynağı arayan sapıtmıştır” (Tirmizi 2906).
Rasulullah ölüm döşeğinde şöyle dedi:
Ben yalnızca Kur’an’ın haram kıldıklarını haram kılarım.
Allah’a yemin ederim ki benim adıma bir şeye (beni bahane ederek) sarılmasınlar.” (Ebu Yusuf er-Redd, 31) s.85
"Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir."
(Ebu Davud k. etime 39/Tırmizi k. libas 6 ibni mace k. etime 60/ El-müracaat sayfa 20)
Din konusundaki ihtilaflarda size Kur'an yeterlidir.
[5424-Buhârî-Müslim-Nesâî] [4727-Muvatta-Müslim] [5406-Buharî-Müslim]
Abdestsiz Kur'an tutulabilir ve okunabilir
[3773-Buhâri] [3890-Müslim-Ebu Davud-Tirmizi-Nesai (Hadis No.3862) (İbrahim Canan çevirisi C.11 s.120 Hadis no:3890 c.3 Hadis No.3890)
"Benden bir şey yazmayın, benden Kur'an dışında bir şey yazan onu yok etsin" (Sahih-i Müslim c.4, sayfa 97, Sünen-i Daremi, c.1, sayfa 119; Sünen-i Ahmed. b. Hanbel c.3, sayfa 182)
"Zeyd b. Sabit'ten: Resulullah bizi hadislerini yazmaktan alıkoydu ve bizim yazdığımız hadisleri yok etti." (Sünen-i Ebu Davud, İlim Kitabı, c.3, sayfa 319)
"Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm, sayfa 11)
"Beni Hz. Musa'ya ustun kilmayin! Buhari, Husumat 1, Enbiya 34, 35, Rikak 43, Tevhid 31; Muslim, Fezail 160, (2373); Ebu Davud, sunnet 14, (4671); Tirmizi, Tefsir, Zumer, (3240).
Ebu Hureyre radiyallahu anh anlatiyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Bir kulun: "Benim, Yunus Ibnu Metta'dan hayirli oldugumu" soylemesi uygun olmaz.
Buhari, Enbiya 35, Tefsir, Nisa 26, Tefsir, En'am 4, Tefsir, Saffat 1; Muslim, Fezail 166, (2376); Ebu Davud, Sunnet 14, (4669, 4670)
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim diyordu ki: "Hakkımda, Hıristiyanların Meryem oğlu İsa'ya yaptıkları aşırı övgülerde bulunmayın. Şurası muhakkak ki ben bir kulum. Benim için "Allah'ın kulu ve elçisi" deyin." [Buhârî, Enbiya 44, ][1]
“Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im Allah’ın kulu ve resulüyüm Allah’a yemin ederim ki O’nun verdiği makamın üstüne beni çıkarmanızı sevmiyorum” (Ahmed b Hanbel, Müsned, 1/153, 24)
Mutarrif İbnu Abdillah, babası (radıyallahu anh)'tan naklediyor: "Benî Amir heyetiyle Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına gitmiştik:
"Sen bizim efendimizsin!" diye hitap ettik.
"Efendi, Allah'tır!" buyurdular. Biz:
"Fazilette en ileride olanımız, mertlikte en başta gelenimizsin!" dedik. Bize:
"Söylediğinizin hepsi bu veya buna yakın bir söz olsun. Şeytan sizi (mübalağalı medihlerde) koşturmasın!" buyurdular."[Ebu Davud, Edeb 10, (4806)]
"Size sadece Kuran'ı bırakıyorum; ona uyarsanız yolunuzu şaşırmazsınız" (Müslim 15/19 Nu, 1218; İbn Mace 25/84 Nu, 3074; Ebu Davud 11/56, No. 1905).
AHİR ZAMAN DECCALLERİ YALAN HADİS GETİRECEK
Rasûlullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır:
“Ahir zamanda bir takım deccallar, yalancılar çıkacak. Size, sizin ve babalarınızın işitmediği hadîsler getirecekler. Aman onlardan sakının! Sizi saptırmasınlar, fitneye düşürmesinler!” (Müslim, Mukaddime, 7)
Akıl ve düşünmek ne büyük nimet vahiy ne büyük nimet. Allah ın kitabını merkeze almadan, kültür ve rivayetler çerçevesinde din anlayanların yukarıdaki ayet ve hadisleri bir türlü düşünmemeleri nasıl bir şey!..? Oysa doğru din algısı ifrat ve tefrite gitmeden Kuran ışığında peygamber örnekliğinde dini anlayıp yaşamak varken, rivayetlere yönelip Kuranı yok saymakla, Kuran'ı lügat ve sözlük üzerinden anladım diyerek Resul örnekliğini boşa çıkarmaya çalışanların aslında bir farklarının olmadığını görmek gerek. Aman ha!!!! Dikkat!!! Militanca yaklaşımlar, hangi yönden gelirse gelsin sonucu hüsrana götürür:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)